Sonunda Nefes Almak

886 75 32
                                    


2 hafta sonra

Günlerdir bu evde günlerimi sıkıntılı bir şekilde geçiriyordum. En ufak bir hareketlilikte, Serdar'ın kapıya dayandığı düşünüyor, tedirgin oluyor ve korkuyordum. Şimdi ise, gece 12 ve odanın penceresine kafamı dayamış, sessiz nefesler eşliğinde Olcay'a kavuşacağım günü bekliyordum. Sesini dahi o kadar özlemiştim ki, hatta en çok sesini ve güzel yeşil gözlerine bakmayı...

Sevdiğim adama uzak olduğum her saniye, kendimi eriyor gibi hissederek yaşamaya olan umudumdan bir adım uzaklaşıyordum.
Aslında istesem bir telefon uzaklıktaydı ama her ihtimali düşünmek zorundaydım. Yeterki ona birşey olmasındı. Çünkü varlığı bile bana mutluluk veriyordu.

Belki de ben fazla evham yapıyordum bilmiyorum ama dişimi sıkmaktan başka çarem yoktu. Çünkü Serdar'ın eli kolu çok uzun olmuştu. Bu gücü nerede bulmuştu nerede ve kimden destek alarak kazanmıştı belirsizdi.
Telefonlardan konumumu bulamasın diye köşe bucak saklanmak zorundaydım şimdilik.

Dün de Aras özel bir numaradan Sevgi hanımı arayıp, benimle irtibata geçti. Nereden geldiğimi, hangi ormanda kaldığımızı ve her ihtimale karşı evin kaç odası olduğunu, yani aklına gelecek her türlü tehlike yaratacak şeyi sordu.

Bu da demek oluyordu ki, büyük harekat başlamıştı. Aras tek değildi, Sevgi hanımın adamları da dahil olmak üzere, güvenlik güçleri hep birlikte işe el koymuştular. Çünkü Serdar'ın nasıl bu kadar maddi anlamda zengin olduğu meçhuldu. Bu bile başlı başına bir suç teşkil ediyordu.

Son kez oflayıp birleştirdiğim kollarımı çözüp, her gün yaptığım gibi kafamı gökyüzüne kaldırarak yıldızlara baktım. İki tane yıldız birbirine çok yakın duruyorlardı. Biri kocaman ve parlak iken, diğeri onun peşine takılmış yavru gibiydi. Tabi bu benim kafamda kurduğum bir benzetmeydi. Bu yüzden içli içli gülümseyip, kısılan gözlerimi aşağıya indirdiğim vakit

"Metin'cim kahve hazırlattım, bana eşlik eder misin?"

Sevgi hanım tebessüm ederek bana ricada bulununca, tebessüm eden yüzümü bozmadan kafamı sallayarak "Tabii ki de, hemen geliyorum Sevgi hanım"

Dedim ve arkamı dönerek, boy aynasından kendime baktım. Gri bir eşofman ve siyah bir tişört giyinmiştim. İyi problem olmazdı bu şekil. Zaten günlerdir bu şekil karşı karşıya oturup yemek yiyiyor, sohbet ediyorduk. Hızlıca siyah terlikleri mi de giydim ve merdivenlerden seke seke aşağı indim. Bahçeye çıkıp, Sevgi hanımın yanında duran sallanan sandalyeye oturarak kahvemi elime aldım

"Teşekkür ederim Sevgi hanım" dedim gülümseyerek. O da aynı tepkiyi verip "Afiyet olsun oğlum" dedi.

Sevgi hanım sırıtınca, gözlerimi kısarak kaşlarımı birleştirip, yamuk bir şekilde gülümseyerek "Sevgi hanım, neşenizi neye borçluyuz acaba?" Diye soru sorduğumda bu sefer kahkaha attı birden. O kahkaha attıkça, şoka girip ağzım açık ona bakmaya başladım. Durmak bilmeyince, benim dudaklar da seğirmeye başladı.

"Aklıma şey geldi, Turizm bakanına tom..." Dedi ve daha çok gülüp "Tombikto demen aklıma geldi ahahah" diye cümlesini zar zor tamamlayarak sustu.

Bu sefer bende sessizce kahkaha attım ve sallanan sandalyeyi farkında olmadan salladıkça salladım tabi Allah kahretsin ki, yine bir malzeme verdim kadının eline. Çünkü bu sikik sandalyeden, boyun üstü geriye doğru düşüp, yeri boyladım.

Bardaktaki kahvemde yan tarafa boca oldu. Resmen cennet mahallesi Yunus'un koltuğu gibi bir olay oldu az önce. İstifimi bozmadan, buruşturduğum dudaklarımla ayağa kalktım ve sandalyeye tükürerek

"Senin gibi sandalyeye be. Allah'ın cezası, ya Sevgi hanım sizde gülmeyin ya herşeye" diye sitem ettiğimde, eliyle kendini zor susturup "Tamam tamam sustum" dedi.

Sandalyeyi düzelttim ve kollarımı sinirden birleştirip yanaklarımı şişirerek kafamı karşı da duran ağaca çevirdim. Tekrar gülme sesi kulağıma gelince, kafamı ağır ağır yana çevirip yan bir şekilde Sevgi hanıma baktığımda göz göze geldiğimiz gibi beraber kahkaha patlattık koca bahçede. Psikolojimiz iyice nanay olmuştu.

Kaç dakika güldük bilmiyorum ama, omzumda bir el hissettiğimde, kafamı omzum üzerinden çevirip yukarı kaldırdım ve bir çift yeşil göz ile karşılaşmam, gülüşümün yüzümde donması ve özlemden burnumun acı bir şekilde sızı yapması yapması bir oldu
Bir anda duygu karmaşası oluşunca sertçe yutkunma ihtiyacı hissettim.

"O-Olcay" diye fısıldadım. Sevdiğim adam ise, gözünü kapatarak kafasını yavaşça salladı.

"Ben sizi baş başa bırakayım o vakit"

Sevgi hanıma baktığımda, dudaklarını birbirine bastırarak, tebessüm edip kafasını salladı ve gitti. Aşağıya sarkmış titreyen dudaklarımla tekrar kafamı yukarı kaldırdım ve yerimden mıhlanmış gibi hasretle sevdiğim adamın yüzünü incelemeye başladım.

Gözümden akan yaşlar yanaklarımdan yuvarlanınca, yeşil gözlü sevdiğim, ellerini yanağıma getirerek baş parmağıyla sildi ve titreyen dudaklarını buruşturup, benim gibi gözünden yaş gelmesine müsade etti. Gözünden akan her yaş yanağıma düşüyor, oradan da yanaklarımdan yuvarlanarak kucağıma geliyordu

Birkaç haftada diri diri olan omuzları çökmüş gördüğüm de, Serdar'a lanetler ederek, anlık gözlerimi kapatıp açtım.

"Bebeğim benim" diye fısıldaştı.

Dudaklarımı ve burnumu buruşturup hızlıca ayağa kalkarak sandalyeyi kenara attım ve titreyen dudaklarımla yeşil gözlü adamıma sarılarak özlemden sesli sesli ağlayıp, kollarımı daha sıkı sardım. Olcay'da elini kafama getirip kendine daha çok bastırdı.

Saçlarıma konan öpücüklere hala inanamıyor kafamı defalarca kez kaldırıp, sahip olduğum yeşillere baktım. Ve kafamı her kaldırdığımda, Olcay yanaklarıma, burnuma dudaklarıma kısa öpücükler kondurarak sızlanan burnunu buruşturuyordu. "Seni çok özledim bebeğim" deyip özlem ve korku dolu nefesini havayla buluşturdu.

Üzüntümü şuan aşırı yoğun yaşıyordum. Daha doğrusu ikimiz de aynı durumdaydık. Olcay kesik kesik gülüp gözyaşlarını akıtıyordu. Parmak ucundan uzanıp, benim için akıttığı yaşlara art arda öpücükler kondurarak kendimi de, sevdiğim adamı da rahatlatmaya çalıştım ama her dokunuşum, ağlamalarımızı daha çok harlıyordu.

Belimde bir el hissedince gözlerimi kapatarak yaslandığım göğüse kendimi daha çok bastırarak boynumdaki adama daha çok yer açtım. Öpüyor, kokluyor ve gözünden gelen yaşları damıtıyordu.

"Seni çok özledim bebeğim, kurban olduğum sakın beni bir daha bırakma" ağlak sesiyle konuşarak devam etti " Ben sensiz nefes almak istemiyorum artık" sona doğru fısıldayınca, yutkundum. İlk defa bu kadar yoğun bir şekilde sevildiğimi hissediyordum çünkü. Bu da mutluluğuma ekstra mutluluk katıyordu.

Ardından kendime gelerek dudaklarımı ağzıma alıp, akan burnumu çektim ve yeşil gözlü adamımı Sevgi hanımın yerine oturtmadan önce etrafa bakarak dudaklarına kısa bir öpücük kondurdum.

Olcay'ı gülümsetmek için ellerimi iki yana açıp

"Oh be, işte şimdi nefes aldım dünya!" Diye gür sesle çığırmamla tekrardan dudaklarımızın buluşması bir oldu

Bu bölüm kısa oldu biraz ama diş ağrım baya var bu yüzden beni mazur görün sevgili okuyucularım.

Bu arada yeni yazdığım kitabı okuyan var mı?

Okuyan varsa iyi kötü bir eleştiri yaparsanız çok memnun olurum.

ReSeP-SiYoNiST | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin