Lafı Gediğine Koymak

1.5K 107 8
                                    

Adımlarımı, Serdar ve Ahmet abinin olduğu masaya doğru attım fakat, Olcay ve Emir atmaca gibi gözlerini benden ayırmıyorlardı. Onların şaşırması bana ekstra motivasyon ve keyif yüklemişti. İfademi düz tutup, önüme döndüm ve bir daha o tarafa bakmadım.

Bu hayatta üç şeye dikkat edeceksiniz demişler. Belki klişe olacak ama yinede bilinmesi gereken şeylerdir bence...

1. Hata yapınca ondan ders alabilmeliyiz
2. Olup bitenleri ve mağlubiyetleri kabul edip, yeni yollar aramak için mücadelene devam etmeliyiz
3. Hatanı tekrarlamayacaksın ve olmayacağını bile bile, aynı şeyin üzerine çok düşmeyeceksin.

İşte bende bu üç şeye daha dikkat ederek adımlarımı tırmandıracaktım. Aptallar gibi aynı hataları yapıp, farklı sonuçlar beklemenin anlamı yoktu.
Telefonuma bildirim gelince, nedense ilk Olcay'ların olduğu masaya baktım. Emir'in de elinde telefon vardı. Olcay'ında.
Hatta Olcay sandalyesine yayılmış, kolunuda diğer tarafa atmış arada bana bakıyordu.

İnat olsun diye telefona bakmadım. Hatta gözlerine sokar gibi masanın üzerine getirip, telefonumu ters çevirdim.

Mikrofondan ses gelince, hepimiz o tarafa döndük. Garsonlardan biri, Olcay'ın yanına gidip, içeceği bıraktığında göz ucuyla o tarafa baktım. Olcay bardağı belli belirsiz havaya kaldırıp, bana doğru çok hafif eğdi. Tepki vermeden karşı tarafa baktım.

"Sayın Bakanım, sayın valim, ve sayın Otelcilik Yönetim Kurulu başkanımız hoş geldiniz, şeref verdiniz davetimize"

Alkışlar kopunca, etrafıma baktım. Turizm bakanı da buradaydı ama ben simasını bilmiyordum. Yani sadece ismini biliyordum. Malum hayat yolculuğunda, sadece yaşamak için çalıştığımızdan dolayı, bakanın kim olduğunu çokda merak edip araştırma gereği hiç duymamıştım.

Konuşmacı tekrardan konuşup, bakanı sahneye davet etti. Bakan 10 dakikalık bir konuşma yapıp, mikrofonu diğer üst yöneticilere verdi. Otelcilik Yönetim Kurulu Başkanı konuşmaya kalkınca, Serdar kulağıma eğilip, onun kim olduğunu ve liyakatsizlikle nasıl bu kademelere kadar yükseldiğini söyleyince, açıkçası çokda saygı duyasım gelmedi. Hatta ayağa kalkıp, lavaboya gidecektim. Çünkü sıkışmıştım.

Ayağa kalktığımda, Emir direkt bana bakıp, tekrar Olcay müdüre baktı. Çünkü Olcay müdür arkadaki bir otel sahibiyle sohbete ediyordu. Salak Emir etraftan kendine çevre edineceğine, dakikalardır gözü bendeydi.

Hızlıca lavaboya gidip, işimi hallettikten sonra, elimi yüzümü yıkadım. Bir yandan da bu ortamda olduğum için kendimi çok şanslı ve Aras'a çok minnet dolu hissediyordum. O olmasaydı sittin sene, resepsiyonda çürürdüm hatta daha kötüsünü söyleyeyim, resepsiyon işini bulabilsem elimi öpüp, başıma koyardım.

Ellerimi yüzümü peçeteyle kurutup, çöpe atacağım sırada, kapı açıldı. Heybetli boyuyla Olcay müdür içeri girdi ve kapıyı kapattı. Şuan lavaboda bizden başka kimse yoktu.
Gözlerini, gözlerime kitleyip, bana doğru yavaş adımlar attı.
Ardından çenesiyle üstümü gösterince, dönüp, kendime bakma ihtiyacı hissettim nedense

"Yakışmış"

Ama o kadar düz bir sesle söyledi ki, ciddi mi, kızgın mı anlamadım. Bana çok yaklaşmadan;

"Sırtın nasıl oldu?"

Diye soru sorunca, şaşkınlıkla kaşlarımı çattım. Nedense, gözlerine bakamadım. Ellerim terleyince, ona farkettirmeden pantolonuma sürdüm. Cevap vermeden, yanında geçeceğim vakit, elini hafifçe omzuma koyup, beni durdurdu. Yüzüme bakmadan;

"Sana bir soru sordum değil mi? Düşmanınmışım gibi cevap vermeden nereye kaçıyorsun"

"İyi, şimdi bırakın beni"

ReSeP-SiYoNiST | BXBWhere stories live. Discover now