Final...

1.3K 61 44
                                    

Kulağıma bir ses gelince, gözlerimi zar zor açtım ve tavana baktığımda, hastanedeydim. Kafamı yan tarafa çevirdiğimde, koluma serum takmışlardı. Elimi zorda olsa kafama attığımda, ağrıdan zangır zangırdı. Bir an yutkunup, yorgun gözlerimle duvarda duran saate baktım. İkiyi gösteriyordu.

Kapı açıldığında, bakışlarımı kapıya kaydırdım. Olcay, elindeki su şişesiyle tebessüm ederek içeri girip kapıyı ardında kapattı ve bana yaklaşıp "Bebeğim, nasıl oldun" diyerek, ter olmuş alnımı öptü.

"Başım ağrıyor biraz" elini çekmeden, terden ıslanan saçlarımı geriye itip, alnıma tekrar uzun bir öpücük kondurdu.

"Birşeyin yokmuş dedi doktor"

"Peki başım niye ağrıyor" yorgun gözlerimi biraz daha açıp, yutkundum

"Bilmiyorum bebeğim doktor gelsin bize açıklama yapar" dediğinde kafamı sallayıp derin bir nefes aldım. "Midem niye hala bulanıyor" kuruyan dudaklarımla konuştum.

"Bebeğim normaldir bu durum, birşey yemedin" dediğinde, yeşillerine bakarak, sitem eder bir ses tonuyla "Size durun dedim. Hem sen niye durdurmadın onları"

Gözlerim dolduğunda, Olcay elinin tersiyle yanağımı okşayıp, yanıma çöktü ve serum takılı koluma art arda öpücükler kondurarak acımı hafifletti.

"Özür dilerim gülüm. Bi an düşünemedim heyecandan"

"Benim yüzümden yemek yemediniz..."

"Bi tanem saçmalama, senin olmadığın masada yemek yemem, yedirmem" dedi.

Yalandan tebessüm ederek dudaklarımı aşağıya büktüm. Birkaç dakika sonra kapı açıldığında, kırklı yaşlarının sonlarında olan doktor, elinde bir dosya ile içeri girdi. Olcay elimi bırakmadan ayağa kalkıp "Doktor, bebeğimin nesi var" dediğinde, doktor göz ucuyla, bir Olcay'a birde bana bakıp, tebessüm etti.

"Olcay bey, size saygım sonsuz ama lütfen bu kadar açık vermeyin. Ben saygı duyarım ama bir başkası sevginizi yanlış anlar, ki malum Türkiye burası" dediğinde, Olcay, tek kaşını kaldırıp dudaklarını buruşturdu. Doktorun iyi niyetine birşey demedi. Baskası olsa eminim çok başka konuşurdu. "Geçmiş olsun yakışıklı"

Doktor bu sefer bana dönüt sağlayıp, konuşunca, kafamı salladım. Benim ki ise, elimi bırakmadan, daha çok sıkıp varlığını belli ettirdi. Bende gücümün yettiği kadar karşılık verdim.

"Birşeyin yok Metin bey, açlıktan mideniz bulanmış, birde yüksek bir stres altındasınız, bu da tetiklemiş olabilir. O yüzden size tavsiyem kendinizi oyalayacak şeyler bulursanız, ruh ve beden sağlığınız için faydalı olacağıdır" deyip sevgilime baktı. Elini koluna vurarak "Mutluluklar dilerim" gülümseyerek söylediği güzel sözlere Olcay bana bakıp, parlayan yeşilleriyle "Eyvallah doktor, güzel kalbinizin ekmeğini yiyin hep" dedi.

Doktor tekrardan 'Geçmiş olsun, serum bitince gidebilirsiniz' deyip gitti. 20 dakikanın ardında, Olcay hemşireyi çağırdı, serumu çıkarıp benim için getirdiği polardan birini bu sıcakta bana giydirdi. İyi de gelmişti bu polar. Yaz sıcağında, kusmamdan ve aç olmamdan dolayı titreme gelmişti bana. Hala yorgundum diye elini belime koyarak bana destek verip arabaya götürdü, kemerimi bağladı ve kontağı arabaya koyup çalıştırdı. Bende pencereyi açıp cigerlerimi temiz havayı depoladım.

Yaklaşık 15 dakikalık yolculuğun ardından, tıpkı sahile ilk gittiğimiz günkü lokantada arabayı durdurdu. Yolcu koltuğundan hızlıca inip, yanıma gelerek elini omzuma koydu. Temiz hava biraz olsun bedenimi esir almış, kendimi daha dinç hissediyordum.

"Burayı hatırladın mı?" Diye soru sorunca, kafamı yukarı kaldırıp, salladım. Hin bir sırıtış dudaklarıma kondurarak

"Unutur muyum. Ezik demiştin o kadar" dediğim gibi Olcay'ın yüzü düşüp kafasını diğer tarafa çevirdi. "Üzül diye söylemedim sevgilim" deyip baş ve işaret parmağımı birbirine yaklaştırıp "Küçük, mini minnacık bir hatırlatma sadece"

ReSeP-SiYoNiST | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin