KABUS

39.5K 1.2K 115
                                    

Ölü bir zamanın pençesinde, küçük bir kızın sesinin yankısı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Ölü bir zamanın pençesinde, küçük bir kızın sesinin yankısı.

Ona kulak verin.

BİRİNCİ BÖLÜM

On yedi yıllık yaşamımda bana öğretilen tek şey; acı. Acı, annemin yüzündeydi. Babamın öfkesini kustuğu dakikalarda ya da benim soğuk duvara yaslanarak geçirdiğim tüm krizlerdeydi. Acı o gece kana bulanmış o kardaydı. Acı, içimizdeydi. En az ölüm kadar.

Botlarımın asfalt zeminde çıkardığı ses adımlarıma eşlik ederken, rüzgarın soğuk esintisi kabanıma daha çok sokulmamı sağladı. Bakışlarımı saklamayı kendine görev edinmiş saçlarım yüzümü çevrelemişti. Mor halkalarımla ve solgun benzimle ölü gibi göründüğümün farkındaydım ancak aldırmadım. Beni ele veren çok şey vardı. Bahçenin girişine geldiğimde kafamı kaldırıp büyük bir ihtişamın gölgesiyle süslenmiş binaya baktım. Buraya okul diyorlardı değil mi? Kendi kendime güldüm. Asla yeterli olmamıştı. Tıpkı ben gibi. Bahçeye kapısı olan kantine doğru ilerlerken gök gürültüsü camlarını aydınlattı ve içerideki herkesin dikkati olduğum yere çevrildi.

Harika bir gün daha olamazdı.

İçeriye girdiğimde insanların bakışları hala üzerimdeydi. Olmayı istemeyeceğim bir yerde, kalabalıkta belkide en çok durmaması gereken kişi bendim. Kapüşonu takıp insanların arasından geçmeyi severdim ancak bu durum farklıydı. İçine çekmek yerine, öne itiyordu. Mesele göz önünde olmaktan hoşlanmayan biri olmaktan çıkıyordu.Kısacası denizin yüzeyine çıkıp dikkat çekmektense tekrar dibe batıp boğulmayı tercih ederdim.

"Söyleyecek misin?"

Dalgın bakışlarımı onun gözlerine çevirirken zihnimin temiz bir su kadar berrak olmasını bekledim. Fakat bu mümkün değildi. 

Hiçbir zaman.

"Belki," dedim oturduğu masaya bakarak.

Birlikte yürümeye başladığımızda üzerimizdeki bakışların arttığını hissediyordum. Derin bir nefes aldım. Yapmak istediğim şey bu değildi. En azından bu kadarı değildi.

"Duymaktan hoşlanmayacak." dedi Nazlı uykusunu alamadığını belli eden gözlerle. Küçük bir çocuk gibi onları ovuşturuyordu.

"Kim hoşlandı ki?" diye mırıldandım masaya kalan beş adımımda. Telefonu cebimden çıkarırken kronik haline gelen titremem yine benimleydi.

Önlerinde durduğumuzda masada bir sessizlik oldu. Ses tonumu ayarlamaya çalışıyordum ancak bağırmamak elde değildi.  Sabırla ona baktım. Alnına düşen kumral saçları bal rengi gözlerini daha çok ortaya çıkarmıştı. Kilidi açık telefonu masanın üstüne bırakırken sessizce olacakları bekledim. Belkide hiçbir şey olmayacaktı. Tek istediğim buydu içten içe. Sessizce ve görmezden gelerek.

Yüzündeki gülümseme solarken gözlerini bana çevirdi. Fotoğrafın asıl sahibi ise kendi masasından kalkıp buraya doğru geliyordu. Dün gece telefonuma bir fotoğraf atılmıştı. Aramızda en azından diğer insanlara oranla daha fazla şey olduğuna inandığım çocuk ya da sevgilim. Beni tam karşımda duran kızla aldatmıştı. Fotoğraf bunu anlatıyordu.

"Anlatmama izin verecek misin?" diye sordu ama ensesine götürdüğü eli endişesini zaten anlatıyordu. Bakışlarımı kaldırıp kantinin duvarlarında gezdirdim. İzin vermeyecektim.

"Başka bir hikaye istemiyorum." Telefonu masadan alırken kızın bakışları benim üzerimdeydi. Kafamı kaldırıp ona yardımcı oldum.
"Cesaretin ilgi çekici." dedim düz bir sesle. "Ama nokta atışı için yanlış adres."

Yüzündeki ifade silinirken ikisine de arkamı döndüm. Ellerimi tekrar kabanımın cebine yerleştirirken, okul ile kantini birleştiren kapıyı geçtik ve merdivenleri tırmanmaya başladık.

"İyi misin?"

Merdivenlerin son basamağına geldiğimizde dönüp benden iki basamak altta olan arkadaşıma baktım. Sanırım biriyle aramda diğer insanlara oranla bir bağ olacaksa onunla olurdu.

"İyi miyim?"

Koridora çıktığımızda tuttuğum nefesimi geri bıraktım. Benim yüzümden olmadığına sevinmiştim ancak böyle biteceğini hiçbir zaman düşünmüyordum. En azından benim bitireceğimi düşünüyordum.

"Rahibe teresalığına geri döndün, ha?"

"Onun istekleri her zaman başka oldu." dedim bize doğru gelen Özgür'e bakarken. Koridorda çok fazla öğrenci olmadığı için onu seçmek zor olmamıştı. Keyfi yerinde gözüküyordu.

"Günaydın," dedi Nazlı'nın omzuna kolunu atarken. Banada göz kırpmıştı. Yanımdan geçen Beril ile göz göze geldiğimizde beynime ağlarını örmüş migren iplerini sıktı. İfadem tamamen kasılırken bugünlük bu kadarı fazlaydı.

"Sürtük," dedi Nazlı. Sesini alçatma zahmetinde bulunmamıştı. Özgür'ün bakışları Beril'in kalçasını takip ederken gözlerim koridordaki saate takıldı.

Okulla aram hiçbir zaman olmamıştı. 

Özgür'ün bana baktığını fark ettiğimde bakışlarımı ona çevirdim. "Neyin var?" diye sordu bir bana bir Nazlı'ya bakarken. Nazlı'nın hemen konuşacağını biliyordu. Ve öylede oldu. "Sana dün attığım fotoğrafı açmadın mı?" Kaşlarımı çattım. Fotoğrafı onada mı atmıştı? Hadi ama!

"Uyumuşum." dedi Özgür anlamayan gözlerle ikimize bakarak. "Koç dün idmanı uzattı." Cebinden telefonu çıkardığını gördüğümde bakışlarımı kaçırdım.

"Aldattı," dedi Nazlı fotoğrafa bakmasına engel olurken. Özgür'ün bakışları beni bulurken konuşmaya devam etti. "Onlardan bir kızla."

Özgür'ün yüz ifadesini gördüğümde derin bir nefes aldım. Bunlarla uğraşmak zorunda değildim. Yanımdan geçmeye yeltendiği sırada, "Haklıydın," dedim soğuk bir sesle. Durduğunu gördüğümde gözlerimi ona çevirdim. "Bir erkekle aramda gerçek bir şeylerin olması imkansız."

"Haklı olmak umrumda değil." dedi Özgür. "Ben o sözleri Çağrı piçi için söyledim. Şimdide gidip belasını sikeceğim."

"Öz-"

"Senide uyarmıştım." diye lafını kesti Özgür.

"Bu benim meselem." diye araya girdim. Kendi kendime güldüm. "Gerçi ortada bir mesele bile yok. Sadece aldatıldım işte."

Bana yaklaştı ve durdu. "Sen aldatılmak ne demek biliyor musun?" Zihnime süzülen görüntüler havanın boğuculuğunu artırırken bakışlarımı kaçırdım.

Aldatılmak.

Aldanmak.

"Daha fazla duyulmasın." dedim konuyu başka bir yere sürükleyerek. "Tek istediğim bu. Dövecek misin? O zaman bunu okulun dışında bir yerde yap."

Yağmur damlalarının camlara vuran sesi koridora devrilirken ikisinede son kez bakıp merdivenlere doğru yürümeye başladım.

"Nereye?"

Bazı gerçeklerin bize söyleyenen tüm yalanlardan daha fazla kire bulandığını anladığımda on yaşlarındaydım. Sokaklarda koşmuştum, koridorlarda yürümüştüm ve hepsinin sonunda kendimi izbe yerlerde soluklanırken bulmuştum. Yürüdüğüm her yol, attığım her adım beni tek bir yere götürüyordu; kabuslara. Ve artık kabuslardan kurtulmak için uyanık olmam yetmiyordu.

__

GÖLGEWhere stories live. Discover now