Avuç içi duvara değdiğinde zaman acıya karıştı. Elini duvara sürterken yavaş adımlar attı. En az tanık olduğu gece kadar siyaha boyanmış saçları, belinde sallandı ve gündüzü karaladı. Botlarının tanıdık sesi artık yabancılaşmıştı. Duvarların bittiği...
"Konuşmayacak mısın?" Bu belkide 50. soruşuydu ve 50. kez susuyordum. Bacaklarımı daha sıkı kavradım. Metalik tat ağzımın içine yayılırken tepkisizce duvardaki sarı lekeleri izledim. Ortalarından hayali bir çizgi çizip onları birleştirdim.
Öldü.
Tırnaklarımı avcumun içine bastırdım. Ellerime bakmak istemiyordum. Bağırıp çağırmak hatta belkide çığlık atmak istiyordum ama benim tek yaptığım susmaktı. Susmak ve duvarı izlemek. En az benim kadar lekeli olan duvarı. Kan kokusu burun deliklerime hücum ettiğinde içimden korku dolu bir çığlık geçti ama duvara baktım. Sadece o lanet olası duvara baktım.
"Senin suçun değil." Dudaklarımı oynatmak istiyordum ama yüzümü o kadar kuru hissediyordum ki oynattığım an canım acıyacak ya da hiç oynatamayacakmışım gibi geliyordu.
"Böyle yapmaya devam edeceksen siktir olup gideceğim." Ölmüştü. Benim yüzümden. Benim yüzümden bir çocuk ölmüştü. Nasıl? Nasıl bunun olmasına izin verirdim. Beni kim kurtarmıştı? Önce onu kurtarmaları gerekiyordu.
Kehribar gözler bana acımadı. Babamın suçlayıcı ses tonu, annemin çığlıkları bana acımadı. Hepsi... Kafamın içindeydiler. Hepsi beni sindirmek için oradaydılar. Ölüyordum ama kan yoktu. Bir gün onunda olacağını biliyordum ama şimdilik insanların elime bulaşan kanıyla yetiniyordum. Hepsi benim suçumdu.
Bana doğru yaklaştı. İşaret parmağını yüzüme doğru kaldırdığını gördüm. Şakağıma vururken tam gözümün içine bakıyordu. "O aklından neler geçiyor? Kafanda kurmayı bırak."
"Düşünmeyi bırak." Delirmiş gibi bakıyordu. Sabrının taştığı her halinden belliydi. Ama bilmediği bir şey vardı. Ben ondan çok daha önce delirmiştim.
"İnanmayı bırak." Boş gözlerle ona bakıyordum. Gecenin koyusuna karanlık bir perde inmişti. Öfkesi bu yüzdendi. Sağ duyusunu çok kolay kaybedebiliyordu.
"Çığlık mı atacaksın? At o zaman."
Sustum ve gözlerinin içine baktım. Bir şey bulamayacağını anlamıyordu.
"İnsanlar ölüyor!" diye bağırdığında içerdeki kız korkup kendi köşesine sinmişti. Konuşmadım. Söyleyecek bir şeyim yoktu. Ölüm beraberinde sessizliği getiriyordu. Ölüm beraberinde ağzı kanla dolu sessizliği getiriyordu. Ne kadar süre konuşmayacağımdan haberi yoktu. Bana bakışları aklımdan geçeni anlıyormuş gibi olsada tahmin bile edemezdi. Sadece zorluyordu.