SARHOŞ

9.1K 411 38
                                    

Not: Yazar bir alkolik

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Not: Yazar bir alkolik.

YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM

Kontrollü  karmaşıklık. Hayatamın özeti belkide buydu. İnsanların arasına karışmayı denemiştim, arkadaş çevresi edinmeyi, farklı şehirleri gezmeyi hatta biriyle duygusal anlamda bir şeyler yaşamayı bile denemiştim. Ama hepsi yabancıydı. Dahil olduğum her kalabalık, tanıştığım her insan, ayak bastığım her toprak ve hissetmeye çalıştığım tüm duygular. Hepsi somutlaşıp karşımda ete kemiğe bürüyen yabancı insanlardı. Yaptığım her şeyin sebebini sorgulamaktan çok önce vazgeçmiştim. Farklı hissettiğimi anladığım an insanlardan uzaklaşmaya, içime kapanmaya başlamıştım. Maskelerim küçüklüğümden hazırdı geriye sadece ifadeler kalıyordu. Kabuslar zamanla gözlerimi karanlığın acı çığlıklarına bürüdü ve ben yabancılaştım. İleriye doğru değilde geriye doğru ayak izleri bırakmak zorunda kaldım. Bakışlarımdaki o sarsılmayacağını sandıkları ifadenin gerçekliğini bir kadın ve bir adamda daha görmüştüm. Biri beni büyüten kadındı ve maskelerimi ben doğduğumda hazırlamıştı. Diğeri ise hayatıma nasıl girdiğini bilmediğim o adamdı. Bana yabancıydı ama maskesinin ardını keşfedecek kadar cesaretli olanında ben olduğumu biliyordu. Beni tanımıyordu ama karanlığın gözlerine bıraktığı izi ancak benim tanıyacağımın farkındaydı. Ama susuyorduk. Bütün bu gürültüye rağmen sessizce durup izliyorduk. Belki o da yanımdaki koltukta oturuyordu ama insanları izlemekten kafamı hiç onun olduğu yere doğru çevirememiştim. Ben içerideki adamı görememiştim belkide.

Evinde benim kardeşimin fotoğrafı olan adamı.

"Monte Carlo," dedim kızın suratına bakmadan. O sırada da parayı çıkarmaya uğraşıyordum.

"Uzun, kısa?" diye sordu ince sesi. Gözlerimi kaldırıp yeşil olduğunu yeni fark ettiğim gözlerine baktım. Kız bir an duraksasa da sonra bakışları düzelmişti.

"Uzun." dedim parayı kasaya koyarken. Kafasını sallayıp paketi verdi ve parayı kasadan alıp üstünde kalan bozuklukları bana uzattı.

Teşekkür edip çıktığımda hava yeni yeni aydınlanıyordu. Saçlarımın ıslaklığına aldırmadan kapüşonu çıkardım ve esen bir rüzgar bana acımadı. Her daim titreyen ellerimle sigarayı kuruyan dudaklarıma yerleştirdim ve ateşe verdim. Şehrin bu saatlerinde etraf sessizdi. Araba sesleri bile yok denecek kadar azdı. Karne almamız gereken bir günde okula gitmeyi reddedip evde oturacağımı söylediğimde Nazlı ve Özgür'de buna itiraz etmemişti. Öğle vakti onlarla sözleşip her zaman gittiğimiz kafeye gitmeyi planlıyorduk.

"Ateşin var mı?" Bakışlarımı çevirip tanıdık sesin geldiği yöne doğru baktım. Mavi gözlerini kısmış beni izliyordu. Ona aldırmadan yürümeye devam etmeye başladığımda peşimden geldiğini hissettim ama şuan konuşmak istediğim en son insan bile değildi. Sorularım vardı ve cevaplarını duymaktan korkar hale gelmiştim. Onu tam bir haftadır görmüyordum ve nerede ne halt yediğine dair hiçbir fikrim yoktu. Tüm haftayı evde geçirip annemle babamın birbirinden bağımsız ruhlar gibi evde gezinmelerini izleyip durmuştum. Bu yaşamak istediğim hayat mıydı diye sorgulamayı bir kenara bırakıp ikisinede kahvaltı hazırlamıştım. Masada birlikte oturduğumuz dakikalarda kimseden ses çıkmıyordu ve gariptir ki bundan hoşlanmıştım. Umursamazlığa bürünen ifadeler yoktu, kana bulanmış zehirli kelimeler ya da bunun gibi sayabileceğim birçok şey köşesine çekilmişti.

GÖLGEWhere stories live. Discover now