KAPAN (Part 2)

9.8K 546 68
                                    

ONUNCU BÖLÜM

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

ONUNCU BÖLÜM

Yaşamak ile ölmek arasında seçim yapmak zorunda kalırsan eğer ölmeyi seç demişti bir zamanlar yakın olduğum biri. Onun neden böyle şeyler söylediğini hiçbir zaman anlamamıştım. Cümlesinin saçma olduğundan değil, sadece neden böyle bir şeyi benim seçmem gerektiğini anlayamamıştım. Normal insanlar derslerine iyi çalış ya da ne bileyim sokakta yürürken dikkatli ol gibi şeyler söylerdi. Ama bana verilen ilk öğüt ölümümü seçmem doğrultusundaydı. Ölümü seçmek. Seçme hakkın var mıydı?

Ağzımdan kanlar boşalırken, titremem her geçen saniye daha fazla artıyordu. Ama onu hissedemiyordum. Hiçbir şeyi hissedemiyordum. Gözlerini üzerimden çekmeyen adamı göremiyordum artık. Görüşüm bulanıklaşmıştı. Onun yanıma yaklaştığı saniyelerde karnıma bıçağın saplanmasının tek mantıklı açıklaması vardı; O beni bıçaklamıştı.

Server beni bıçaklamıştı.

Şaşırmaya bile zamanım yoktu. Gözlerim açık kalmamak için direnirken uğultular artıyordu. Acı sanki daha fazlasını yapabilirmiş gibi bana kendini her sendelemem de hatırlatıyordu. Gözlerimin açık kalmasının artık bir manası yok ki kapandı.

"Azra!" Bir hıçkırık sesi.

"Azra ne oldu?" Ve bir tane daha.

Gece mavisi gözler bir an belirginleşti ve bana yine o nefret eden gözlerle baktığını anlamamak aptallık olurdu. Boynumda bir nefes hissettim ve hemen sonra o yakıcı sözler döküldü ağzından. "Cehennemin olacağım."

Diz kapaklarım sert zeminle buluştuğunda gözlerimi kapadım. Karanlık bedenimi kuşattığında beni koruyacak tek şeyin yine sığındığım bu mahzen olduğu gerçeğinden artık kaçamıyordum. Bıçağı saplarken gözlerindeki duyguyu iyi tanıyordum. O duygu kumarın ta kendisiydi. Aynı anda hem yere çakılmak hemde göğe yükselmek ile eş değerdi. O duygu insanı var edendi.

"Azra, dayan tamam mı? Jeffery ambulansı çağırdı birazdan burada olurlar. Dayan!"

Servisten inip koşarak eve giriyorum. Çantanın ağırlığı nefes nefes kalmamı sağlasa bile bunu umursamıyordum. Çünkü bugün iyi bir not aldım. Bugünü anneme özellikle de babama anlatmam gerekiyor. Öğretmenim bana nasıl aferin dediğini onlara aynı ses tonuyla taklit etmem ve ilk defa gözlerime kadar ulaşan mutluluğu onlarada göstermem gerekiyor. Yaşadığımı bilsinler diye. Bir şeyler hissedebilsinler diye.

Hızla kapıyı açıyorum ve bir avcun yanağa çarpma sesi evin içinde acı bir feryatla yankılanıyor. İlk önce dona kalıyorum. Sonra gözlerim yaşarıyor ve bütün çocukluğum göz yaşlarımda eriyip beni terk ediyor. Annemin, kapatmak için kendimle büyük bir mücadele verdiğim gözlerime değen hüzünlü gözleri, benim içine alıyor, oraya tutsak ediyor. Bütün havayı içime çekmişim gibi ciğerlerimden dolup taşan boğulma hissi, zamanın üstüne bir gölge gibi çöküyor.

Babamın gözlerinde bir nebze olsun pişmanlık arıyorum, ama koyu kahve gözlerin hiçbir haresine pişmanlık uğramadığını fark ettiğim o bir kaç saniyede gözlerimdeki mutluluğun kalan kısmı yıkılmamak için direnen bir evi enkaza dönüştürüyor. Öfkenin her zerresini özenle hapsettiği benliği karşımda dimdik duruyor.

Annemin yüzünde, babamın öfkesinin izi kalacak şekilde büyük bir kırmızılık görüyorum. Kabuslarımı hiç utanmadan ele geçirecek ve yine peşimi hiç bırakmayacak o gözlere bakıyorum. Benimkinin aynısı olan koyu kahve gözler, neden benimkinin barındırdığı duyguların aynısıyla bana bakamıyordu?

Ona daha fazla bakmayıp tekrar anneme çeviriyorum gözlerimi. Bir daha asla ondan tarafa bakmayacağım diye kendi kendime söz veriyorum. Bu ömrümün sonuna kadar sürecek olsa bile, bunu yapmayacağımı söylüyorum. Yüzündeki acıya eşlik eden gözleri, ilk defa zırhını indiriyor bana. Onu böylesine savunmasız bir halde görmeyeli uzun zaman oluyor. Görünmez zırhının içindeki kadını serbest bırakmışa benziyor. Gücünün kalmadığını belli etmek istermiscesine titreyen elleri, bir yere sımsıkı tutunmak istiyor gibiler. Bu bana, çaresizliğin koynunda acıyla kavrulan, ama çığlıkları ruhunu sattığı soğuk duvarların dışına çıkamayan birini hatırlatıyor.

Hızlı ama temkinli bir hareketle ona yaklaşıp savunmasızca titremeye devam eden ellerini tutuyorum. Gözlerinden geçen, beklenmedikliğin verdiği şaşkınlık beni geri çekilmeye zorluyor.

"Özür dilerim," diyorum ona. "Her ne yaptılarsa ben özür dilerim."

Biri beni kaldırıyor. Üzeri kalın bir cam ile kaplanmış yerin arkasından gelen boğuk sesler duyuyordum. "Azra..." diye fısıldıyor biri. Farkındalar mı? Acının farkındalar mı? Beni hapsettikleri kirli duvarların farkındalar mı? Neden susuyorlar?

Neden?

"Çok fazla kan kaybetmiş. Hiç kimsenin aklına tampon yapmak gelmemiş."

"Bıçak neresine isabet etmiş?"

"Beni duyabiliyor musunuz?"

"Gözlerinizi kapamayın." Biri hıçkırarak ağlıyor.

"Beni duyabiliyor musunuz?"

"Sen çok farklı bir kızsın aslında, Azra." Gülüyorum. Gülüşüme bakıp o da gülüyor.

"Psikolağa gitmek benim fikrim değildi." diye mırıldanıyorum. Bana bakıyor. Gözleri bir şey aramak istermiş gibi.

"Bir sorunun olduğunu düşünüyor musun?"

"Normal olmadığımı biliyorum. Ama tabi normallik kavramı herkes için aynı değil." Bu sefer bana bakmıyor. Gözleri not aldığı defterinde.

"Neden buradasın, Azra?" Gözlerimi benden habersiz doluyor.

"Benim değil, annemin ihtiyacı var tüm bu şeylere." Sorusunun tam cevabı bu değil ama o istediğini almış gibi kafasını sallıyor.

"Belkide gözünde büyüttüğün kadar değildir." Kafamı kaldırıp ona bakıyorum.

"Belkide."

"Nabzı düşüyor."

Bir çığlık.

"Azra!"

Anne?

Özür dilerim anne.

"Sedyeye dikkat edin."

"Server," diyor Roman'ın sesi. " O ölüyor."

Onun burada ne işi var? Beni bıçaklayan adamın burada ne işi var? diye bağırmak istiyorum ama dudaklarımdan bir kaç aptal mırıltıdan başkası dökülmüyor. Gözlerimi aralayıp gece mavisi gözlere bakmaya çalışıyorum ama beni içine almak isteyen karanlık bu sefer sonsuza dek galip geliyor.

"Ölmeyecek."

GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin