Bölüm 8

2.6K 234 84
                                    

Londra'nın havası o gün oldukça pusluydu. Her an yağmur indirecekmiş gibi duran bulutlar gökyüzünü ve güneşi insanlardan gizliyordu. Cadde üzerindeki bazı dükkanlar ışıklarını yakmak zorunda kalmışken bazıları süs amaçlı döşenen ışıklandırmalardan yararlanıyordu.

Peter Parker, ömründe ilk defa gördüğü Londra'yı beynine kaydetmek istercesine izliyordu. PokemonGo yüzünden azalan şarjına uçakta bir çözüm bulmuştu ama yaklaşık beş dakikada bir resim çekmesi bataryanın işine gelmiyordu pek. Sonunda ekranı kapatarak telefonu cebine koyduğunda araba camından dışarıyı izlemeye devam etti. Nereye gittiklerine dair bir fikri yoktu. Yol boyu kendi hayatından saydığı gereksiz detaylar, büyük ihtimalle Bay Stark'a çok da havalı gelmeyecek kahramanlık hikayeleri ve kostümüyle alakalı bazı konulardan ziyade gideceği yerle ilgili daha çok soru sorsaydı iyi olabileceğini düşündü.

Yanından geçtikleri büyük parkı izlerken kahverengi dalgalı saçlar dikkatini çekti. Siyah pantolon, kırmızı ceket giymiş bir kıza aitti saçlar. Arkası dönük olduğu için kim olduğunu göremese de aklında canlanan tek bir yüz vardı.

Başını hızlı giden arabanın camından çıkararak kızı kaybetmemeye çalıştı ama çok geçti. Koltuğa geri yaslanıp önüne döndüğünde sordu. "Bay Stark, acaba Kaptan Amerika'nın ekibine ne oldu?"

Tony soruya şaşırmadı veya bu merağın nereden çıktığını da sormadı. Gözlerini yoldan ayırmadan sakin bir sesle yanıtladı. "Hiçbir şey."

"Ya-yani bildiğimiz hiçbir şey mi? Yani dışarıdalar mı?"

"Evet."

Peter kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Peki biz niye onları durduracağız diye uğraştık?" Kimsenin cezalandırılmasından yana olduğu için değildi bu soru. Havalimanındaki o olaydan sonra bir hafta boyunca vücudunun çeşitli yerlerindeki ağrı ve sızının acısını çekmişti. Ayrıca oldukça korkunç bir olaydı. Peter bir kahraman olabilirdi ama onun kahramanlığı mahallesindeki kabadayılara yetiyordu. Belki artıyordu da, emin değildi, sınırlarını hiç zorlamamıştı ama havalimanındaki performansını düşündükçe daha fazlasını yapabileceğini hissediyordu. Kısaca tüm o ağrı, sızı ve korkunun boşa olmadığını düşünmek istiyordu.

"Durdurduk ama asıl durdurmamız gereken kişiler kaçtı, durdurduklarımızı göz altına alabildik ve durduramadıklarımız gelip onları kaçırdı. Yani hiçbir şey olmadı, dışarıdalar."

"Evet... Bu açıklayıcı oldu." Peter istemsizce yeniden camdan dışarı göz attı. Benzetmişti herhalde. Kahverengi saçlı her kız o olacak değildi ya. Evet, muhtemelen benzetmişti.

* * *

"Teşekkürler." diye gülümsedi Wanda iki kahveyi de alırken. Arkasını döndü ve uzun adımlarla onu bekleyen Steve'in yanına ilerledi.

  Kendi kahvesini alırken başıyla solunu işaret ederek sordu Steve.   "Diğer caddedeki motele de bakalım mı?"

   "Bence bu iyiydi. Ama o tarafa doğru yürüyebiliriz. Park çok sakin."

   Onaylayan sarışın adam parkın içine doğru yürümeye başladığında Wanda da onu takip etti.

   "Isterseydin Clint'le kalabilirdin." dedi Steve bir süre sonra. "Daha rahat olurdun."

   "Gezmek daha güzel. Yeterince tıkılı kaldık." diye yanıtladı Wanda.

   "Nathaniel'i görmüş müydün?"

   Genç kız bezgin bir bakış attı. "Görmemek mümkün mü? Clint her birimize kaçar tane video attı?"   Steve gülerek başıyla onayladığında Wanda da sırıttı. "Kendi kardeşimin bebekliğini bu kadar bilmiyorum." Muhtemelen kendisi de bebek olduğu içindi bu.

All We Are (Stony&WinterWidow / After CW)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin