Bölüm İki - Karanlıkla Tanışma

530K 33.5K 38.1K
                                    





Bu bölüm, Epsilondaki yazar  arkadaşlarıma ithaf edilmiştir.



Bölüm İki - Karanlıkla Tanışma

"Burası Nephan, hiç tahmin edemeyeceğin insanların yaşadığı, her gün, her an, canını korumanın gerektiği ve çıkışın ancak ölümle olduğu, kasvetli şehir."

"Ve senin gibilerin anında öldürüldüğü şehir."

Kumral çocuk geldiğinden beri ilk kez suratına kattığı ciddiyetle bu soğuk eklemeyi yaptığında ölüm konusu zihnimde zehirli bir sarmaşık gibi dolanarak büyüdü. Duyduklarımı yedirmekte zorlanıyordum. 

Ölüm.

Kökeni ölmek olan, dört harf, iki heceli kelime.

İnsanların çoğu bir gün öleceklerini bilmelerine rağmen hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar ve ölümden olabildiğince sakınırlardı.

Issız yerlere gitme, ölebilirsin; fırtınalı havada dışarı çıkma, ölebilirsin; karşıdan karşıya geçerken dikkat et, ölebilirsin; hasta olmamaya dikkat et,  ölebilirsin; yağlı yeme,  erken ölebilirsin vesaire vesaire...

Sanki ölüm, bunlara dikkat edince gelmeyecek ve ölümsüzlük tedbirle sağlanabilecekmiş gibi.

Ben ölümden korkmuyordum yahut korkmadığımı sanıyordum ta ki bu iki heceli, dört harfli kelime tanımadığım dudaklar tarafından bana yöneltilene kadar.

"Siz..." dedim şüpheli ve katiyen inanmayan  ses tonumla. "Delirmişsiniz!"

Evet öyleydiler, duyduklarım gerçek olamayacak kadar doğa üstüydü. Nereye düşmüştüm ben bir fantastik filmin içine mi? Birazdan büyü mü yapabilecektim,  yahut bir cadı beni mi kaçıracaktı?

Hayali bir şekilde kafamı salladım, bunlar bir masaldan başka  bir şey  değildi. Ben iki kaçığın evine düşmüştüm daha başka bir açıklaması olamazdı. Yatağın ahşap ucuna asılı siyah çantamı  aldım ve omuzlarımdan ağrı  geçirdim. Son kez ikisine bakarak hızla kafamı salladım ve gri duvarın  ortasında bulunan siyah kapıya  doğru ilerledim.  Nereye gideceğimi bilmiyordum ancak bu delilerin yanında kalmamın pek de yararıma olacağını düşünmüyordum.

Elimle kapı kulpunu tutup,  aşağı çekip aralayacağım sıra rüzgar  öyle bir esti ki kapı kendiliğinden açıldı. Sert yel evin içine dolarken birkaç adım geriledim.

Hava nasıl bu kadar felaket bir hal almıştı?

O an aklıma küçük kardeşim Efser geldi tekrar, o neredeydi? Ne haldeydi?

"Bu havada dışarı çıkamazsın." Mehsa evin içine dolan uğultu  nedeniyle yüksek seste konuştuğunda, "Bırak,  ne hali varsa görsün," diyen abisi beni çıkmam için adeta kamçılıyordu.

"Ne yapacağım?" diye sordum kendi kendime, Mehsa'nın kapıyı kapatmasına mani olmadan. Kardeşim ne yapıyor?

Annemi dinlemeliydim...

Vicdanım eline aldığı  keskin bıçakları ruhuma saplarken acısını iliklerime kadar hissediyordum. İçime doğan pişmanlık kasvetini vücuduma dolduruyor, boğazıma yerleşen sert yumru git gide büyüyordu.

Efser'in kahverengi gözleri vardı, içerisinde öyle yumuşak bakışlar taşırdı ki onu kıskanırdım, keza ablası olarak ben onun tam zıddına buz gibi bakışlara sahiptim, o sütlü kahverengiyse ben koyu kahverengiydim. Daha çok, siyah.

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin