Bölüm Otuz Sekiz - Suçüstü

290K 17.8K 26.7K
                                    

Ben geldim!

Umarım her şey yolundadır. Sizi seviyorum, mutlu günlerimiz olsun, keyifle okuyun!

Oy ve yorum sayılarımızın +4000'i geçmesi dileğiyle!

Keyifli okumalar.

İnstagram/Twitter: Sulisindunyasi

-

Bölüm Otuz Sekiz - Suçüstü

Gökyüzü bembeyaz kar tanelerini savurdu bir hışımla üzerinden, taneler saniyeler içinde kaybolup gideceklerinden habersizce saçlarımıza sığındı. Kalın sayılmayacak bir kazağın içinde duran zayıf bedenim üşüdü lakin bu ürperti havanın soğukluğundan mı yoksa yerde halsizce yatan adamın dudaklarından çıkan bilgilerden mi kaynaklanıyordu bilemedim.

Mehsa'nın içinde yoğun bir hayret taşıyan mavi gözleri beni buldu, irisleri daha büyük görünüyordu şimdi. Kaygılı, tedirgin ve kararsızdı.

Yerdeki adam bir kez daha öksürdüğünde daha fazla evin sınırları içinde duramadım ve demir kapıdan dışarı çıktım. Ona doğru yürüyeceğimde Mehsa kolumdan tutup ''Efsan,'' dedi uyarır gibi ama dinlemedim, kolumu küçük ve narin ellerinden kurtarıp adamın önüne ilerledim. Diz çöktüm, elimi siyah kabanın sarılı olduğu omuzuna koydum ve ''İyi misiniz?'' diye sordum.

Kapalı gözleri aralandı, elaya çalan irisleri o birkaç santimlik aralıktan beni buldu. Baygın bir halde beni izlerken, ''Evim,'' dedi ve başka bir şey söyleyemeden başı omuzuna düştü.

Endişeyle, ''Beyefendi,'' dedim, hafifçe omuzundan sarsıp onu kendine getirmeyi denedim. Bir işe yaramayınca avuçlarımı yüzüne bastırdım, kahverengi - kızıl karışımı sakallarının ardında kalan suratı buz kesilmişti. Korkuyla siyah boğazlı kazağının boyun kısmını aşağı indirdim ve nabzını kontrol ettim.

''Yaşıyor mu?''

Bir iki saniye içinde parmaklarımın altında atan nabzı hissettim, eğer kontrol etmeseydim kesinlikle öldüğünü düşünürdüm. ''Evet,'' dedim Mehsa'ya karşı ve başımı ona doğru çevirdim. ''Bana yardım et.''

Seyrek kaşları gözlerinin üzerine indi. ''Ne?'' diye sordu şaşkınca. ''Onu Alaz'ın evine götürmeyeceksin, değil mi?''

''Elbette öyle bir şey yapmayacağım,'' derken soğuktan bilincini kaybeden adamı yerden kaldırmaya çalıştım. ''Ama onu burada bırakamayız. Size götürelim.''

İtiraz etmedi, onların insanlara yardımcı olduğunu zaten biliyordum, öldürülmelerine karşıydılar ve beni de kurtaran onlardı. Ne garip, şimdi de ben bir başkasını burada bulmuştum ve yardım ediyordum.

Yanıma gelmeden önce başıyla etrafı kontrol etti, kimsenin olmadığına emin olunca eğildi tıpkı benim gibi ve genç adamın diğer kolunu tuttu. Onu kaldırmak kolay olmamıştı, büyük bir güç sarf ettik ve ancak tam üçüncü denememizde adamı ayaklandırabildik. Heybetli bir bedene sahipti, boyu oldukça uzundu ki dizleri neredeyse yere sürünüyordu. Mehsa çok uzun sayılmazdı fakat bu yabancının karşısında ben bile ufak tefek kalmıştım. Çok ağır nefes alıp veriyordu, başı benim omuzuma doğru düştüğünden bedeninin aksine hâlâ sıcak olan nefesini duyabiliyordum. Burada sayılı kaç nefesi vardı?

Benim burada sayılı kaç nefesim vardı?

Tüylerim diken diken oldu lakin bunun sebebi soğuk değil, düşüncelerdi. Taşıdığımız bu adam, bana ister istemez kendi halimi anımsatmış, kim olduğumu hatırlatmıştı. Şimdi yüzü sadece hatıralarda kalan, elimde bir fotoğrafı bile olmayan kız kardeşim Efser'le gittiğim o konseri anımsadım. Annem ve babama son kez sarılamadan çıkmıştım dışarı, onlara son kez ''Seni seviyorum'' diyememiştim. Hava soğuk ve korkutucuydu, durakta indiğim, boşluğa adımımı attığım ilk an ve arkamı döndüğümde Efser'i göremeyişim...

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin