KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

2.7K 381 113
                                    

Merhaba canlar!

Aslında bu akşamki bölüm(bölümcük;)) var olmayacaktı.Direkt finaldeki muhteşem düğüne gidecektik...

Ama Cemil,yazar sıfatıyla davet edildiğim bekarlığa veda gecesinin en coşkulu yerinde,beni bir kenara çekip:"Fatma hanım,benim de okurlara veda ederken söyleyecek sözlerim,anlatacak beklenti ve hayallerim var.Onları yazmazsanız hikayem eksik kalır bence."dedi ve beni kasım gecesinin soğuğunda balkona sürükledi."Tabi,ileride de Mine ve benden söz edeceğinizi biliyorum,ama ağırlığı Can ve Altay'ın hikayelerine vereceksinizdir.Gerçi bu iki şaklabanda ne bulacaksanız artık..."diye gülümseyerek söylenip,içini ilk defa gönüllü olarak bana açtı.Ve ben Cemil'i asla kıramam,ona hiç kıyamam,bilirsiniz...İşte bu balkon sahnesi de böyle doğdu...;)Hem Cemil'imin Mine'den neyi eksik,o da bir balkon sefasını hak ediyor...;) Öyle değil mi?

Sevgili dostlar,"Can'ın meleği"nin tanıtımı yayımlandı,umarım kütüphane veya listelerinize almışsınızdır.Ama o başlayana kadar başka hikayeler de gelebilir sanırım,o yüzden beni takibe almanızı öneririm.

Haftaya FİNALDE buluşmak üzere,hepinizi düğüne beklerim...;)

Herkes orada olacak ve çok eğlenip,bol dedikodu yapacağız inşallah..;))


                              KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

CEMİL

Doğup büyüdüğüm şartları göz önüne alırsanız, hiçbir zaman hayata dair pek iyi fikirlerimin olmaması doğaldı.Gerçi farkındaydım,herkes onu kendine göre yorumlayıp,kendi penceresinden bakarak görürdu.Ama nereden bakarsanız bakın hayat bir muammaydı.Ve her insan belli bir döneminde onu sorgulamaya teşebbüs eder,anlamını çözmeye çalışır,neden bu dünyada bulunduğuna dair kafa yorardı.Ben de bir istisna değildim.Özellikle ergenlikte,bu konularda epey derinlere dalmıştım.Hissettiklerimi,yaşadıklarımı ve gördüklerimi bir bir sorgulamış,vardığım sonuçları tartmıştım.Ve hayatın anlamsız,umutsuz,adil olmayan bir yük olduğuna hükmetmiştim.Tipik bir ergen varsayımıydı tabi,ama o sıralar ciddiye almıştım.Ne var ki bir kaç yıl sonra,etrafı daha olgun gözlerle incelemiş ve okuduğum kitapların da etkisiyle biraz daha hoş görülü bakmaya başlayarak hayatı yaftalama sevdasından vazgeçmiştim.Kimine göre lanet,kimine göre hediye,büyük çoğunluğa göre ise bir sınavdı hayat,ama bence hepsi birdendi.Mutlu olan insanlar da vardı çevremde,şevkle çalışan,ailesini seven ve hayata neşeyle bakmasını bilen.Yavaş yavaş hayatı suçlamayı bırakmış,gerçekte insanların onu bu hale getirdikleri sonucuna varmıştım.Bencillikleriyle,hırslarıyla,cahillik ve açgözlülükleriyle.Yargılamak kolay,empati kurmak zahmetliydi.Kötülüğe teslim olmak basit,iyilikse mücadele ve fedakarlık gerektiriyordu.İnsanoğlu genellikle kendi çıkarını gözetlemeyi tercih ediyordu ve menfaat ilişkileri her yeri kaplamıştı.

Sonuç olarak insanlardan sakınmaya ve uzak durmaya devam etmiştim.Zaten bazı dersleri daha küçüklüğümde vermişlerdi bana.Tabi bir de değişmez düsturlarım "kimseye güvenme" ve "uzak dur" zihnimde iyice kök salmışlardı,çünkü bu şekilde kendimi korumayı umuyordum.Çevremi son derece kısıtlı tutmuş,grup arkadaşlarıma karşı bile asla sonuna kadar açılmamıştım.

Günün birinde,hayır,gecenin birinde bir kıza çatmıştım.Beni kendimden korumaya çalışan,alaycı cevaplar yetiştirip eğlendiren ve nasıl olduğunu anlamadan, peşine düşmeyi isteyecek kadar ilgimi çeken gizemli bir silüet veya hayalet misali gelmişti bana.Cıvıl cıvıl neşesi,insani merakı ve yaşama dört elle sarılmasıyla benden o kadar farklıydı ki,bambaşka bir tür gibi görünmüştü gözüme.Ve daha o anda onu yanımda alıkoyup,bırakmak istememiştim.

O zaman bilmiyordum ama, o kıza önce karanlıkta,sonra ise gözlerine baktığımda geri dönülmez bir şekilde aşık olmuştum bile.

İşte hayat hakkındaki fikirlerim o geceden sonra usulca değişime uğramıştı.

Tabi ki her şeyi toz pembe görüp,çiçekleri,böcekleri ve dünya barışını hayal edecek kadar değil,ama bazı konularda umudumu yeşertecek ve o meşhur düsturlarımı sorgulamaya, sabit fikirlerime meydan okumaya başlayacak kadar dünya görüşümü yenilemeye meyilliydim artık.

Ve dünya daha güzel bir yer haline geliyordu yavaş yavaş,daha yaşanılası.İnsanlara karşı beslediğim gizli horgörü ve korkularım gittikçe azalmaya,yerini temkinli bir hoşgörü ve mesafeli bir samimiyete bırakıyordu.

Bu ruh halimin annemle buluşmamda hazırlıksız yakalanmamam için bir hayli yardımı olmuştu.Ona kollarımı açmamı kolaylaştırmış ve kalbime kabul etmem için beni adeta zorlamıştı.

Böylece kalbimde fazlasıyla boş yer olduğunu fark etmiştim.Kız kardeşimi derhal oraya yerleştirmiştim,hatta Yücel amca ve Aslan bey için bile hazırlıklarım sürüyordu.Mine'nin anne babası zaten epeydir oradalardı.Ama en büyük alanı son günlerde aklımı meşgul eden bir hayal için ayırmıştım,yakında Mine'yle paylaşmayı düşündüğüm bir hayaldi bu.

Bir an önce evlenmek ve çocuk sahibi olmak istemem herkese aceleci ve erken bir karar gibi görünebilirdi.Gerçekte ise çok geçti.Tam yirmi yedi yıl önce sahip olmam gereken aileye nihayet kavuşma şansım vardı.Ve ben hepsini istiyordum.Anneannenin,babaannenin,dedelerin,hala ve teyzelerin olduğu kalabalık bir aileye ihtiyaç duyuyordum artık.

Ömrümde en nefret ettiğim ve asla telaffuz etmediğim o ünvanı aklayıp,sahiplenmek istiyordum.

Baba olmak istiyordum.Çocuklarımla koklaşıp,onlarla oynama,lunaparklara götürme,ateşlendiklerinde başlarında durarak onlara gerçek babalık yapma hayalini kurmaya başlamıştım.Düştüklerinde,ellerinden tutup kaldıracak,ağladıklarında gözyaşlarını silecektim.Büyürlerken,başarı veya başarısızlıklarında yanlarında olacak,onlarla her iki durumda da gurur duyduğumu anlatacaktım."Korkmayın"demeyecektim onlara,korkuyu nasıl yeneceklerini öğretecektim.Zorbalarla nasıl baş edeceklerini,haksızlıklarla nasıl mücadele edeceklerini bir de.Ve en önemlisi,gülmek istediklerinde veya ağlama ihtiyacı duyduklarında,bunu serbestçe yapmalarını sağlayacaktım.İçlerinde dökülmeyen gözyaşlarından yumrular büyümesin,atılmayan kahkahaları göğüslerinin derinliklerinde hapis kalmasın diye.

Kısaca,benim eksik kaldıklarım,onlarda çoğalmalıydı.

Ve Mine'm...Sevdiğim,kalbim,ruhum,nefesim olmuştu.Beni karanlıkta bulmuştu ve oradan çıkmam için diretmişti.İçimdeki boşluğu,kuraklığı,yalnızlığı ve sevgisizliği görmüş,her birini tek tek uzaklaştırmış,ışığı ve sevgisiyle beni hayatla ve insanlıkla barıştırmıştı.O olmasa ailemi aramayacaktım,dostlarımla yakınlaşmayacak,hayallerimi kucaklamayacaktım.O olmasa,hayatı dolu dolu yaşama cesaretini asla bulamayacaktım.

İyi ki vardı...

Ve her zaman olacaktı...

Yarın ona eşim olarak sarılacaktım.

Karım,çocuklarımın annesi,ömür boyu sevgilim...

Bu düşünceyle, dudaklarımdaki gülümsemeye karşın,gözlerimde ,son günlerde sıkça azat ettiğim yaşlar belirdi.Ona olan ihtiyacım bir anda içimde adeta patladı ve sakinleşmek için yirmi dört saat sonrasını hayal etmeye koyuldum.Yurt dışında sıcacık bir yere uçacaktık.Kumlarda sereserpe güneşlenecek,denizde birbirimize su sıçratıp,öpüşecektik,sokaklarda el ele dolaşıp,bütün sevdiklerimize bol bol egzotik hediyeler alacaktık.

Gözlerim kapandı ve o sıcak ada etrafımda canlandı.

Balkon kapısının bir anda açılmasıyla, Kerim'in muzip sesi duyuldu:

"Ne yapıyorsun abi bu soğukta?İçerideki o iki deliyi dansöz getirmekten vazgeçirebildim,ama son bir "şerefe" için seni arıyorlar.Nerelere daldın gene böyle?"diye takıldı.

"Cennete dostum."dedim gülümseyerek."Yakın zamana kadar varlığını hiç bilmediğim,ama şimdi en güzel yerine düştüğüm cennete."

+71(

KARANLIKTAN ÇIK ! ("YÖRÜNGE" SERİSİ 2) (Tamamlandı)Where stories live. Discover now