ON ALTINCI BÖLÜM: "CENNETTEN DÜNYANIN MERKEZİNE"

9K 676 103
                                    


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.




Hep birlikte eve döndüğümüzde, büyükannemin rahatsızlanışının üzerinden iki gün geçmişti. İki günde her şey o kadar çok değişmişti ki, eve döndüğümüzde bunu oldukça rahat bir şekilde hissedebiliyordum. Annem birilerini tutup büyükannemin odasını güzelce temizlettirmiş ve onun için bir sürü güzel yemek ile bol vitaminli olduğunu iddia ettiği garip karışımlı içeceklerden yaptırmıştı. Büyükannemin odasına yerleşmesi ile annem benimle hiç konuşmasa doktorun kendisine dediklerini tahmin edebiliyordum. Tedaviyi reddedişi yüzünden yavaşça ölmeye başlamış olan büyükannemin bağışıklık sistemi çöküyordu. Artık daha dikkatli, daha anlayışlı olmak zorundaydık.

Annem her ne kadar bunları bana belli etmemeye çalışsa bile telaşından, dalıp gitmesinden bir takım şeyleri kavrayabiliyordum.

Ulaş Eroltu'yu büyükannem odasına götürülürken hastane kapısında onu izlemeyeyim diye gözlerimi kapattığından beri hep uzaktan görmüştüm. Hastaneye gelip ya odanın kapısından anneme seslenip Lale Hanım'ın yaptığı yemeklerden getiriyor ya da bahçeden bir banka oturmuş büyükannemin penceresini dikizliyordu. Genelde pencere pervazından asılmış bir şekilde iç çekerek bulutları izlediğim için onu sıkça görüyordum ama hiçbir şekilde konuşmamıştık. Aslında böylesi daha çok işime gelmişti, bir de problem-sapık çocuk ile uğraşacak halim yoktu.

Okul yolundayken aslında kafam oldukça doluydu, annem büyükannemin evde tek kalmasını istememiş, onunla tüm gün duracak birisini bulmayı istemişti ama büyükannem iyi olduğunu ileri sürmüş ve kesinlikle böyle bir masrafa gerek olmadığını söylemişti. Annemin kazancı ile büyükannemin emekli maaşıyla ek bir masrafın altından kalkmamızın zor olacağını, benim ileriki yıllarda özel ders almam gerekebileceğini ve parayı o zaman kullanmamız gerektiğini savunmuştu. Annem şimdilik büyükanneme fikrini kabul etmiş gibi yapsa da kafasından bu fikri tamamen söküp atmadığını biliyordum. Ben okuldayken ya da kendisi işteyken büyükanneme evde bir şey olmasını istemiyordu.

Sınıfa çıkıp çantamı bıraktığımda üzerimdeki eşofmanları çekiştirip bir köşede oturmuş bilmediğim bir Youtuber'ın videosundaki dedikodulardan bahseden kızları izledim bir süre. Acaba beyinlerinde dedikodudan başka şeylere de yer kalıyor muydu merak ediyordum. Bize en yakın galaksiyi sorsam anlamsızca bakacaklarını bildiğimden onları sessizce yalnız bırakıp bahçeye indim. Namık Hoca birkaç ısınma hareketinden sonra benim gibi 'bilinçsiz' gençleri spor yapmaktan özgür kılacağı için bir banka yerleştim. Kendi kendime oturmuş sol elimin kemiklerini saymaya çalışırken birden bire büyük çam ağacının gövdesine saklanmış bir şekilde beni gözetleyen Makber'i fark ettim. Uzakta olsa bile üzerinde yine panda kulaklı hırkası olduğunu görebiliyordum. Geçen hafta müdürün yanında kendisini rezil ettiğimden beri konuşmamıştık. Beni şaşırtan bir şekilde gözetlemeye de kalkmamıştı ama anlaşılan şimdi eski haline geri dönüyordu.

BULUTLAR DA AĞLARWhere stories live. Discover now