KIRK ALTINCI BÖLÜM: "AMA KORKUYORUM"

6.6K 650 146
                                    

Bölüm şarkısı;

Ali Project - Seishoujo Ryouiki [Rozen Maiden Açılış Şarkısı]



Sabah o kadar mutlu ve heyecanlı kalktım ki, elimden gelse okula kadar yürüyebilirdim. İlk işim lavaboya gitmek, daha sonra ise kahvaltı hazırlamak oldu. Genelde bu tarz şeyleri yapmadığımdan annem uyandığı zaman çok şaşırmıştı. Belli etmesem bile aslında uykusuna düşkün bir insandım. Yemek yapmak konusunda bir sıkıntı çekmesem bile, mecbur kalmadıkça mutfağa girmiyordum. Annem beni ocağın başında krep yaparken bulduğunda oldukça şaşırmış bir şekilde, "Kıyamete on gün mü kaldı yoksa ben daha uyanamadım mı?" diye sordu.

"İkisi de değil. Dün akşam ne oldu biliyor musun anne? Ulaş'ı okula dönmeye ikna ettim. Ben ettim, ben!" Ona doğru dönüp elimle kendimi işaret ettiğimde annemin yüzünde etkilenmiş bir bakış belirdi.

"Vay canına. Lale'nin bundan haberi var mı peki?" Tavadaki krepi sallamak suretiyle ters yüz ederken annem yavaşça yanıma geldi. Masanın üzerinde bulunan, doğramış olduğum peynirden bir parça kopardı.

"Hayır yok. Akşam Ulaş'ı okul çantasıyla görünce ne tepki verecek delice merak ediyorum doğrusu." Heyecanla anneme baktığımda gülümsedi ve uzanıp kafamdan öptü.

"Doğru bir şey yapmışsın. Aferin sana. Büyükannen olsa çok mutlu olurdu." Bir an için sustu. "Aslında şuan bile mutlu olduğuna eminim."

"Eminim öyledir." dedim buruk bir şekilde gülümserken. Acısıyla nasıl başa çıkacağımı bilemezken şimdi titrek kalbime söz geçirebilmem ne kadar tuhaftı böyle? "Ev bana hala çok boş geliyor. Sanki evin bir ruhu varmış ve o ruh da büyükannemmiş gibi. O gittiğinden beri evin ruhu da ölmüş gibi, tek bir ses, tek bir yaşam belirtisi yok."

"Bunu bende hissediyorum." İç geçirdi. "Giderek daha da yalnız kalıyoruz." Kafamı kaldırıp anneme baktığımda ne dediğini fark etmiş gibi önce kaşlarını çattı daha sonra ise gülümsedi. "Diğer her şey gibi bunlarla da baş etmenin bir yolunu buluruz. Sonuçta biz Büşra Somer ve Namverân Somer'iz değil mi?"

"Tabii ki." dedim tavaya krep hamurunu dökerken. "Üstelik artık o istemediğin sıkıcı ve bunaltıcı stüdyo çekimleri yapmak zorunda değil. Belgesel fotoğrafçılığına dönebilirsin. Sürekli evde olmanı gerektirecek..." Sustum. Cümlenin devamını nereye çekersem çekeyim büyükannemden bir yükmüş gibi bahsetmek zorunda kalacaktım. "Artık şartlar daha farklı." dedim en sonunda. "İstemediğin bir şeyi yapmanı istemiyorum."

"Hala seni bırakıp gidemem, sende benimle gelemezsin. O kadar küçük değilsin, okulun, eğitimin var." Annemin aslında gitmeyi ne kadar çok istediğini biliyordum. Büyükannemin hastalığını öğrendikten sonra o stüdyoya bel bağlamak zorunda kalmıştı ve bu bir nebze onun ruhunu öldürmüştü. Asla bu yüzden şikayet etmemiş, büyükannemi bu seçimin altında ezmemişti ama yine de mutsuzdu. Bende onun yeniden mutlu olmasını istiyordum.

"Beni bırakıp gidebilirsin. On yedime girmek üzereyim ve beni bıraksan bile yalnız olmayacağım. Ulaş olacak, Lale Hanım olacak." Krepi çevirip anneme döndüm. "Anne," Kafasını kaldırıp bana baktığında asıl muallakta kaldığını görebiliyordum. İki farklı yönü tam şuanda birbirleriyle çatışıyordu. "ben artık eskisi kadar yalnız değilim, eskisi kadar yargılayıcı, kendini beğenmiş ya da kör değilim. Ben büyüdüm."

"Bunun zaten farkındayım."

"Ama sen hala aynısın." İç geçirdim. "Benim artık arkadaşlarım var. Makber var, Güneş var, Bediz var, Akya var... Lakin sen hala arkadaşlarınla görüşmüyorsun, kendini önceden eve tıkardın şimdi de stüdyoya tıkıyorsun. Beni mutlu etmek isteme. Ben istemediğim sürece ne yaparsan yap mutlu olamam zaten. Herkesten, her şeyden önce sen kendini mutlu etmelisin. Sen mutlu olunca ben zaten mutlu olurum. Çocuk değilim ben, bu şekilde mutsuz olduğunu görebiliyorum. Ne yapmak istiyorsan onu yapmanı istiyorum. Eski Büşra Somer olmanı, arkadaşlarınla bir yerlere gitmeni, eski canlılığını ve yaşam enerjini geri kazanmanı istiyorum."

BULUTLAR DA AĞLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin