OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM: "TABULAR YIKILABİLİR"

7.1K 602 93
                                    


Bölüm şarkısı;

Eufonius - Dango Daikazoku [Clannad Kapanış Şarkıs]


Eve döndüğümde bile üzerimdeki siniri atamamıştım. Fidan'ın sözleri beni o kadar çok sinirlendirmişti ki, içimden kavga çıkartmak bile geçmişti. Sırf beni püskürtmek için bunları söylediğinin farkındaydım. Bana karşı kendini koruyamayacağını bildiğinden Ulaş ile fazla derin olmayan ilişkimizi araya sıkıştırmıştı. Düşünürsek başarmıştı da, doğru düzgün karşılık verememiştim.

Koltuğa oturup suratımı astığımda büyükannemin meraklı bakışlarının hedefi oldum. Annem mutfakta yemek hazırlıyordu bu sırada. İskambil kağıtlarını çoktan toplamışlardı. Gerçi oynasak bile kafamı toparlayabileceğimden emin değildim.

"Kızların yanında mıydın?" diye sorduğunda büyükannem kafamı salladım çünkü aksi takdirde üzerime gelecek neler olduğunu sorup duracaktı. Açıklamaya mecalim yoktu açıkçası. "Ne zaman onları eve davet edeceksin?"

"Neden onları görmeyi bu kadar çok istiyorsun ki büyükanne?" Büyükannem dudaklarını büzdü, koltuğunda hafifçe bana doğru döndüğünde iç geçirip çoraplarımı çıkardım. Tekli koltukta bağdaş kurduğumda büyükannem kucağındaki kitabını uzanıp koltuğun yanındaki sehpaya koydu.

"Onlarla tanışmak istiyorum Nam. Benim kendini herkesten uzak tutan torunumla nasıl arkadaş olduklarını öğrenmek istiyorum."

"Pek bir esprisi yok." dedim kısa saçlarımı toplarken.

"Lisede kurulan arkadaşlıklar gibisi yoktur. Ah, ah!" Büyükannem gülümsedi, elini çenesinin altına koymuştu. "Lisedeki ahbaplarımı hatırladım da. İki kız arkadaşım vardı, çok iyi anlaşırdık. Birisinin adı Afife, birisinin adı Hicran'dı. Afife fazla şımarık ve de hiçbir şey umurunda olmayan bir kızdı ama sevdiği insanlara çok değer verirdi, lisedeyken herkes onun kocaya kaçacağını düşünürdü. Hicran'ın ailesi ise oldukça fakirdi, dayısı İstanbul'da çalışıyor, Hicran'a belli bir harçlık yolluyordu. Dayısı ile amcası okutmuştu ona üniversiteyi. Dostluğumuz örnek bir arkadaşlıktı ama bir o kadar da haylazdık. Hatta bir gün hiç unutmam..." Hafifçe kıpırdandı. Ne zaman bir anısını anlatacak olsa böyle yapardı. "Hicran'a yanık bir delikanlı vardı o zamanlar. Adı Süleyman'dı. Boylu poslu baya yakışıklı biriydi. Ailesinin de hali vakti yerindeydi ama bir sıkıntısı vardı, ayaklarından teki pek aksardı çocuğun. Muhabbetini de baya severdim onun, tavlada yenip kendime çay aldırdığım çok olurdu. Neyse ben hikayeye döneyim." Annem de büyükannemin anı anlattığını fark edince hemen gelip bir koltuğa oturdu. Ellerini peçeteye silerken büyük bir hevesle büyükanneme bakıyordu. Onun hikayelerine bayılırdı. "Bu oğlan bizim Hicran'a açılmak istiyor ama bir türlü beceremiyordu. Hocalarla şakır şakır konuşan, münazaralarda karşısındakilere pes ettiren adam resmen Hicran'ın karşısında dut yemiş bülbül kesiliyordu. Neyse efendim bir gün artık benim ve Afife'nin cesaretlendirmesiyle Hicran'ı okulun arka bahçesine çağırdı, niyeti artık onu sevdiğini söylemek tabii. Bizde Afife ile biraz uzak bir yerde saklanmış bir şekilde onları izliyorduk. Hicran huzursuz tabi, birisi görecek diye ama bir şey demiyordu çocuğa. Neyse Süleyman en sonunda cesaretini topladı, Hicran ile konuşacak, bizim okulda evlenmemiş kadın bir hocamız vardı. Mekanı Cennet olsun, Melike Öğretmen erkekler ile kızların yan yana yürümesine bile izin vermezdi. Hicran ile Süleyman'ı yan yana görünce hemen geldi tabii ne konuştuklarını sormaya. Hicran telaşlandı Melike Öğretmeni görünce, fazlaca utangaç bir kızdı zaten. Melike Öğretmen hemen Süleyman'a yüklendi, bir kızla tenha bir köşede yalnız başına durduğu için. Bizim oğlan da niyetinin ciddi olduğunu söyledi, Hicran araya filan girdi. Sonra Süleyman demesin mi 'Öğretmenim biz sevişiyoruz.' diye."

BULUTLAR DA AĞLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin