YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM: "ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİ"

7.8K 607 98
                                    


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Kendimi eve attığımda ellerim titriyordu. Bunu yine yaptığına inanamıyordum ama hepsinden çok kendime inanamıyordum. Onun iyi bir çocuk olduğuna inanmıştım, onu sürekli görmezden gelmeyi ve terslemeyi azaltmıştım ama onun davranışları... Kesinlikle kabul edilemezdi! Beni resmen ikinci kere tehdit etmiş, bir de boğazlamaya kalkmıştı. Neden hala bu çocukla uğraşıyordum?

Eve girdiğimde annem mutfakta yemek yapıyor, büyükannem ise odasında uzanmış dinleniyordu. Annem acile kaldırıldığı zamanki kadar kötü olmasa bile hala oldukça yorgun olduğunu söyledi. Dilinin ucuna gelen şeyi geriye ittirdi ama ben, söylemese bile biliyordum. Şuan tedaviye başlasa bile büyük ihtimalle hiçbir etkisi olmayacaktı, erken teşhisle hastalık daha kolay kontrol altına alınabiliyordu ama aradan uzun bir zaman geçmişti. Muhtemelen büyükannemin kanseri kemoterapinin işlemeyeceği seviyeye gelmişti. İşte bu daha çok acıtan şeydi. Bir şansı vardı ve bunu geri tepmişti, doktoru ile konuşmamıza asla izin vermemişti, hastalığı hakkında bize söylediği tek şey tedavi olmayacağı. Şimdi ise gözümün önünde erimesine göz yummak zorundaydım.

"Sunumun nasıl geçti?" diye sorduğunda annem mutfak masasına oturup kavanozun kapağını açtım ve elimi daldırıp içerideki fındıkları avuçladım.

Tek tek onları ağzıma atarken yavaşça, "Her zamanki gibi." dedim.

"Yine diğerleri hakkında konuştu mu?" Annem ocaktaki yemeği karıştırırken sessiz bir şekilde fındıkları çiğnemeye başladım. Bir yandan dirseğimi masaya dayamış, parmaklarımı boynumda gezdirirken bir yandan da boş boş karşımdaki duvara bakıyordum.

"Her zamanki gibi."

"Anlaşılan bu asla eskimeyecek." dedi annem kesme tahtasında birkaç patates keserken. "Ödevlerini o kadar detaylı yapıyorsun ki, diğer çocuklar sana sinirlenip arkandan konuşuyorlar. Çünkü öğretmenler hep ödevlerini senin yaptığın gibi yapmalarını istiyor."

"Umurumda değil." dedim. Kimsenin arkadaşlığına ihtiyacım yoktu.

"Umurunda olmalı." Annem omzunun üzerinden bana baktı. Saçlarını bir fular ile önünden çekmişti, o uzun saçları çok güzeldi ama bende olsa kesin beni bir mağara kadınına dönüştürürdü. Şu aralar daha fazla çalışıyor ve bu da beni oldukça endişelendiriyordu. Eskiden evde daha çok vakit geçirirdi, şimdi ise sabah gidip akşam geliyordu. "Neden biraz onlarla iyi geçinmeye çalışmıyorsun? Birkaç arkadaş edin, doğum gününü bu yılda büyükannen ve benimle mi kutlamak istiyorsun? Tek yaptığımız pasta kesmek ve sonra sen odana hediye olarak aldığımız antropoloji kitaplarınla kapandığında arkandan bakmak ya da yanımızda kaldığında televizyondaki skeç programlarını izlemek oluyor."

İç geçirdim. Bir yandan da fındıkları ağzıma atıyordum. "Ben pasta yemek ve aptal programlar izlemek konusunda bir sıkıntı çekmiyorum. Doğum günümü sizinle geçirmekten de mutluyum."

BULUTLAR DA AĞLARWhere stories live. Discover now