ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM: "İSTEDİĞİN NE?"

6K 626 112
                                    

Bölüm şarkısı;

KOKIA - Nageki No Oto [Broken Blade Kapanış Şarkısı]



Öğle arasında Makber ile yalnız kalmıştık. Bediz'i arkadaşları çağırmıştı, çok büyük gizli bir şeyler konuşacaklarını söylemişlerdi ama buna rağmen Bediz'den Güneş'i de getirmesini istemişlerdi. Bana sorsalardı Yoyo'nun Güneş'ten hoşlandığını söyleyebilirdim. Sürekli olarak onu izliyor, yanımıza geldiklerinde onun olduğu tarafa bakıyor, giderken ona el sallıyordu. Anlaşılan bu 'çok büyük gizli bir şeyler'de Yoyo için uydurulan bir bahaneydi.

Bulduğumuz bu fırsatı, yapacağımızın festivalin son rötuşlarını tartışmak için kullandık. Ulaş söz verdiği gibi festivalin reklamını yapmak için iki gündür uğraşıyordu. Nasıl becerdiğini bilmiyordum ama Samsun'daki tüm öğrencilerin yapılacak festivalden haberi vardı. Cuma günü yapılacağı için de bir çok kişi okulu asıp gelmeyi düşünüyordu. Akya bile arkadaşlarıyla geleceğini ayrıca komşularının bile gelmek istediğini söylemişti. Açıkçası bu beni şaşırtmıştı ama ailelerin de gelmesi daha fazla para toplamamıza yardımcı olabilirdi.

Perşembe günü son ders izinli olup öğrenci komitesi ve birkaç gönüllü öğrenci ile –ki onların birkaçı da bizdik- alanı hazırlayacaktık. Makber'in en büyük korkusu yağmurun yağması ve her şeyin mahvolmasıydı. İçimden bir ses Cuma gününün sıcacık bir Güneş'e ev sahipliği yapacağını söylüyordu.

"Bence her şey tamam." dedi Makber mutlulukla. "Nasıl başardı bilmiyorum ama Bediz bir grup bulmuş. Çalmak için de ücret istememişler."

"Hangi okuldan?"

"Endüstri meslek erkek lisesinden." dediğinde Makber gülerek şinitzelimi ısırdım.

"Belki de Bediz'e borçları vardır ya da sorduğu anda o kadar çok korkmuşlardır ki para istemeye cesaret edememişlerdir."

İnsanların Bediz'den neden bu kadar çok korktuklarını anlayamıyordum. Sürekli saçma şeylerden bahseden, gerçeküstü bir rüyada yaşayan, tehdit ettiğim halde bana sürekli 'babacığım' diye seslenen garip, uzun boylu bir kızdı sadece. Herhangi bir korkutucu yanı yoktu ya da sadece ben göremiyordum. Gerçi Makber'in de Güneş'in de görebildiğini zannetmiyordum.

"Orası umurumda değil, grup bulduk grup!" Makber heyecanla kendini alkışladı. "Sanırım gerçekten de gereken parayı toplayabileceğiz." Heyecanla bana baktı. "Değil mi Nam?"

Önceden olsa, boş bir ifadeyle 'Nam değil, Namverân.' der ve kafamı çevirirdim ama bunun yerine gülümseyip "Saçmalama!" dedim. "Gereken paranın iki katını toplayacağız! Babanla iddialaştığımı unuttun mu?"

"Ay evet." Elindeki hamburgeri salladı. "Onu yapmasan biraz daha iyiydi sanki, canım."

"Umurumda mı?" İşaret parmağımla yüzümü gösterdim. "Çok ileri gitti, üzerine atlamamak için kendimi zor tuttum." Makber'e bir bakış attım. "Baban olmasa atlardım." Duraksadım. "Yani, belki."

Daha önce hiç kavga etmemiştim, genelde insanları sözlerimle dövmeyi severdim.

"Olsun, sen yine de kavga etme. Aslında..." Şirin şirin sırıtarak bana bakındı. "beni öyle koruman çok hoşuma gitmişti."

"Şımarma." Şinitzelimin son lokmasını da yiyip ağzımı peçeteye sildiğimde o da hamburgerini ısırıp dudaklarını büzdü.

Ben bahçedeki insanları izlerken yavaşça "Ulaş neden Işıl ile gitti hala anlamıyorum." dediğinde omuzlarımı silktim.

BULUTLAR DA AĞLARWhere stories live. Discover now