KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM: "FATİH İÇİN, BENİM İÇİN"

6.9K 647 128
                                    


[Bölümün sonundaki notta, kitabın adının nereden geldiğini anlamayanlar için manasını açıkladığım bir yazı yazdım.]

Bölüm şarkısı;

Yoshimi Iwasaki - Touch [Touch Açılış Şarkısı]


"Artık gitmem gerek." dediğimde, yaklaşık on dakikadır el ele tutuşmuş, kafalarımızı koltuğu sırt yastığına dayamış şeklide birbirimize bakıyorduk. Saat geç olmuştu, annem neredeyse gelirdi. Dava olayından sonra aramızda ekstra bir sıkıntı olmasını istemiyordum.

"Gitmek zorunda mısın?" diye sordu elini çekerken. Kollarını dirseklerine sararken mızmızlanmaya hazır ufak bir çocuk gibi bakıyordu.

"Ne kadar saçma bir soru bu, tabii ki öyleyim." Gözlerimi devirdiğimde ayağıyla bacağımı dürttü.

"Lale bu akşam gelmeyeceğini söyledi, şuan hatırlamadığım bir işi varmış. Eğer şimdi Fatihlerin yanına dönersem soru tufanına tutulurum, o yüzden gidemem. Eh, yalnız da kalmak istemiyorum."

Biraz mahzun şekilde konuştuğunda koltukta dik oturmuş ona bakıyordum. Yalnız kalmak istememesi normaldi, kapısının tam önünde Caelo öldürülmüştü. Ben oradan geçerken gözlerimi kapatmak zorunda kalıyordum. Üzerinden zaman geçmesinin fırsatı olmadan bir çok şey yaşamıştık, bu yüzden neden böyle hissettiğini anlıyordum.

"Bize gel." dediğimde nedenini bilmediğim bir şekilde şaşırdı.

Yavaşça koltukta dikilirken ve kollarını çözerken "Ciddi misin?" diye sordu. Yüzümü incelerken ciddiye alması için kafamı onaylar biçimde salladım. Neden bu kadar çok şaşırdığını anlamamıştım. Sonuçta bir akşam bizde kalmıştı, annem Sinop'a gittiği zaman.

O gece ilk defa, Ulaş'ın ailesini ne kadar özlediğini fark etmiştim. Ona artık aramızda bir sır olan ninniyi ilk defa o zaman söylemiştim.

"Tabii ki ciddiyim. Yalnız kalmak istemiyorsan zorunda değilsin. Ben varım ya." Bir an bana o kadar yoğun baktı ki, korktum. Anında ayağa kalkıp koltuğun yastıklarından birini kaptığım gibi suratına fırlattım. "Yine beni unuttuysan bilemem!"

"Aptalca şeylerden konuşmayı kes." diyip yastığı bana geri fırlattığında kaşlarımı kaldırdım. Ne çabuk unutmuştu bana söylediklerini bu çocuk böyle?

"Sanırım bazı şeylerin hatırlatılmasına ihtiyacın var problem çocuk?" İşaret parmağımı ona doğru salladım. "Orion'da söylediklerini ne çabuk unuttun?"

"Onlar yalandı." dedi çabucak. Bu kadar hızlı cevap vermesini beklemiyordum. Birkaç saniye bana baktı ardından o da ayağa kalktı. "Kafaya bu kadar çok taktığını bilmiyordum."

"Tabii ki taktım." dedim. "Neler düşündüm..." Sustum. Nefesimi verip omuzlarımızı aşağıya düşürdüm. "İlk arkadaşım aklıma o kadar kötü şeyler getirdi ki? Beğenmeyeceği şeyleri söylediğim her anda gidecek mi? Her an beni arkasında bırakabilecek bir mentalitesi mi var? Benim açımdan düşünmeyi denemeyecek kadar mı umursamıyor beni? Sürekli çevredeki her insanı benim mi önüme koyacak? Beni arkadaşı olarak görmüyor-"

Ben konuşurken sözümü kesmek için omuzlarımdan tutup beni kendine doğru çekti ve sımsıkı sarıldı. Kafamı eliyle kavrayıp boynuna bastırdığında ve yavaşça saçlarımı okşadığında kısık bir sesle fısıldadı. "Ne dersem diyeyim, ağzımdan kötü ne çıkarsa çıksın, asla inanma. Sarılıyorum ya sana, saçlarını okşuyorum ya, buna inan. Sözlerime değil, bana inan."

BULUTLAR DA AĞLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin