YİRMİNCİ BÖLÜM: "BARİSTA KIZ"

7.8K 600 102
                                    



Akya'nın yanından ayrıldığımda kafamda bin bir türlü soru vardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Akya'nın yanından ayrıldığımda kafamda bin bir türlü soru vardı. Teorilerim doğru gibi duruyordu. Karıncayiyen'i söylediği, Akya'nın söylediklerini tutuyordu. Bir kız vardı, o kız yüzünden Karıncayiyen ile sürekli kavga ediyordu Ulaş Eroltu ve yine aynı kız için okulu bırakmış, bir kafede para biriktirmek için çalışmaya başlamıştı. Kızın bir sorunu olmalıydı o halde, yoksa aptalca bir aşk için para biriktirmeye çalışıyor olamazdı? Ulaş Eroltu aptal ergenlerden birisine benzemiyordu, ilk sevgilisiyle evlilik hayali kurup bunun için para biriktirecek bir moron hiç değildi. Bu yüzden bu Orion meselesinin başka bir açıklaması olmalıydı. En azından ben öyle düşünüyordum. Otobüs durağına doğru yürürken kafamın içerisinde ihtimaller dönüp duruyordu. Bir yandan da problem-sapık çocuğun aptallığına gözlerimi devirip duruyordum, ne için olursa olsun okulu, eğitim hayatını bırakmaya değmeyeceğini biliyordum. Otobüse binip boş bir koltuğa oturduğumda saat akşam yediye geliyordu. Akya'nın ve onun aşırı garip arkadaş grubunun yanında öyle çok zaman harcamıştım ki, Caelo'nun yanında durabileceğim zamanımı yemiştim resmen. Annem kızgınlığından bundan sonra saat ondan önce evde olmam gerektiğini söylemişti ama bu akşam sekiz buçuk gibi eve gidip uslu uslu otursam daha iyi olurdu. Zaten bana oldukça sinirliydi, ekstra bir şekilde gözüne batmasam iyi olurdu.

Durakta inip Ulaş Eroltu'nun evine doğru yürüdüğümde yolda bir ses duydum ve başımı kaldırdığımda, tam bizim evin önünde birkaç çocuk tarafından çevrilmiş Fatih'e rastladım. Parmaklarının arasında kırmızı kamyona bağlı ip vardı, ellerini yüzüne kaldırmış çocuklardan korunmaya çalışıyordu, çocuklar ise sürekli ona bir şeyler söyleyip bir yerlerine dokunuyordu. Aklıma Caelo da gelince çocuklara olan nefretim biraz daha körüklendi, adımlarımı hızlandırıp onların yanına vardım. Zavallı Fatih ağlamaklı bir takım sesler çıkarıyordu ama çocukların onu rahat bırakmaya niyeti yok gibiydi.

"Çocuklar!" diye bağırdım boyu en kısa olanı kucaklayıp Fatih'ten uzaklaştırarak. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"

"Eyvah lav kız geldi!" diye bağırdı birisi ve diğer üç çocuk bir anda Fatih'i rahat bırakıp koşmaya başladı. Benim kollarımda olan küçük çocukta kaçmak için debelendi ama onu daha sıkı tuttum.

"Sen kaçamazsın! Şimdi söyle bakalım neden Fatih'i rahatsız ediyorsunuz?" Çocuk bir şey söylemeyince onu sağa sola sertçe salladım. "Cevap ver küçük şeytan!"

"Hiç!" dedi debelenirken. "Sadece oyun oynuyorduk. Bırak beni! Siz hep böylesiniz, bu aptalı koruyup duruyorsunuz!"

"Tabii ki koruyacağım." Çocuğu yere bıraktım ama kaçamasın diye sertçe omuzlarından tuttum. Bu sırada Fatih çekinerek birkaç adım geri gitti ve yerden kırmızı kamyonunu alıp göğsüne bastırdı. Yaşça büyük olmasına rağmen küçük çocuğa korkarak bakıyordu. Gözlerimi küçük şeytanın çamurla kirlenmiş suratına diktim. "Fatih'i tanımıyor musun? Onun hasta olduğunu biliyorsun, kafasının içinde o senden bile küçük bir çocuk."

BULUTLAR DA AĞLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin