ON SEKİZİNCİ BÖLÜM: "ANNE VE BABA"

8K 627 104
                                    


Günler geçtikçe evdeki gerilim de artmaya başladı. Annem beni resmen odama hapsetmişti, Caelo'yu kesinlikle evde istemiyordu. Büyükannemin eski haline dönmesi uzun süreceği için, aşıları da olmadığı için küçük kedimin fotoğraflarını çekip ona yuva aramaya bile başlamıştı. Bunu duyunca çılgına döndüm, Caelo'yu benden koparıp başkasına verecekti, kediciğin başka bir insanı olacaktı, hatta beni unutacaktı.

Bu olaydan sonra annemle kavga edip evi terk ettim. Caelo olmadıkça o eve geri girmeyeceğimi söyledim, annem ben evden gittiğimde büyükannemle konuşuyordu ama kesinlikle beni geri döndüremezdi.

Gidebildiğim en uzak yer Halk Kütüphanesi oldu ama oraya Caelo'yu almadıkları için içeri giremedim. Bu insanların derdi neydi anlayamıyordum. Hepsi hayvanlara virüslüymüş gibi davranıyordu. İçerisinde yemek yenmesinin bile yasak olduğu Halk Kütüphanesi'nde bir kedi olunca herkesin hastalanıp öleceğini mi düşünüyorlardı, kavrayamıyordum. Görevli kadın Caelo'yu istemeyince orayı terk ettim. Böylelikle geceyi geçirmeyi planladığım yer ellerimden kayıp gitmiş oldu ama pes edemezdim.

Caelo'yu çocukların elinden kurtarmış, karnını doyurmuş, gözlerinin açılmasını sağlamış, dahası ona sıcak bir yuva sunmuştum. Şimdi ev rahatlığına, sıcak boynuma yaslanıp uyumaya alışmışken onu nasıl atardım? Bunu bana teklif eden herkesten nefret ediyordum!

Kütüphaneye giremeyeceğinde Caelo ile Orion'a gittik. Orada oturup yemek yedik, en azından kafenin patronu kafesinde olduğu sürece hayvanları kabul ediyordu, diğer insanlar gibi değildi. Ulaş Eroltu'nun Orion'da o gece olmayışı beni oldukça rahatlattı. Birde onun sorularıyla uğraşamazdım, baba olmakla ilgili söylediklerinin aksine kesinlikle Caelo'yu bırakmam gerektiğini, annemin endişeleneceğini söyleyecekti. Dahası beni anneme ispiyonlayabilirdi, uçak moduna aldığım telefonumun annemin aramalarıyla dolduğunu biliyordum. Şimdilik onunla konuşmak istemiyordum, ciddi olduğumu anlaması için en azından bir geceyi evde geçirmem gerekiyordu.

Bu da benim için kalacak bir yer bulmam gerektiği anlamına geliyordu. Yedi yirmi dört açık olan Halk Kütüphanesi kedimi kafesinde olsa bile istememişti. Ben sıcakta otururken Caelo'yu dışarda soğukta bırakamazdım bu yüzden orası direk olarak elenmişti. Gidebileceğim başka neresi vardı ki? Teyzemler şehir dışında yaşıyorlardı, Samsun'da
gidebileceğim kimsem yoktu.

Yardım isteyebileceğim bir arkadaşım yoktu.

Aklımdan geçen düşüncelerle bir anda büyükannemin sözleri düştü zihnime. Benden bu kadar soğuk olmamamı, arkadaş edinmemi istemişti. İçimde ufacık bir yer şimdi ona ölümüne hak verse de büyük çoğunlum dik başlılığını koruyor ve onu reddediyordu. Kendi başımın çaresine bakabilirdim, başkalarına ihtiyacım yoktu, bunu biliyordum. Ben Namverân Somer'dim, her şeyin üstesinden gelebilecek biriydim.

"Vay canına, selam kaşlarını çatınca korkunç olduğunu sanan kız!" Bir anda tepemde bir ses duyunca kafamı kaldırdım. Yine o çocuktu. Bana günler önce yarın akşam ki antremanına gelirsem Ulaş Eroltu hakkında bildiklerini anlatacağını söyleyen çocuktu, Akya. Problem-sapık çocuk hakkında bir şeyler bildiğini söylerken yalan mı yoksa doğruyu mu söylüyordu çıkaramıyordum, bu da haliyle kararsız kalmama neden oluyordu. Ulaş Eroltu'yu okulu dönmeye ikna edeceksem onun hakkında sahip olduklarımdan daha çok bilgiye ihtiyacım vardı. Lale Hanım ile konuşabilir, ondan yardım isteyebilirdim ama bunu öğrenmek sadece problem-sapık çocuğu benden uzaklaştırmaya yeterdi. Haberinin olmaması gerekiyordu.

"Günüm bir anda karardı." dedim onun heyecanla kırpıştırdığı açık kahverengi gözlerine bakarak. Sözlerimin bir anlamı yokmuş gibi kalemiyle camdan dışarıyı işaret etti.

BULUTLAR DA AĞLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin