5N Özel-Oruç

40.7K 2.3K 613
                                    

OY SINIRI 500

Gözlerimi açtığımda karşılaştığım ilk şey güneş ışığıydı. Güneş tepeye çıktığına göre öğlen olmuştu bile. Baran yanımda yoktu ve içerden televizyon sesi geliyordu. Ramazan ayındaydık ve oruçluydu, sahura kadar uyanık kalıyordu ve yemeğini yedikten sonra yanıma yatıyordu. Salonda olmasına bakılırsa erken kalkmıştı.

Yavaşça doğrulup yataktan çıktım. Salona girdiğimde, televizyonun karşısındaki üçlü koltukta yatan Baran'ı görmüştüm. "Günaydın."

Beni gördüğü an "İyi misin? Bebek iyi mi? Yoksa doğuruyor musun?" diye telaşlanması kahkaha atmama sebep olmuştu. "Bebek daha 3 aylık Baran."

Baran rahatlayıp tekrar yatınca mutfağa girdim. Onun önünde kahvaltı hazırlamak veya bir şeyler yemek istemiyordum ama o bunu umursamadığını söylüyordu.

"Kaçta kalktın?" diye sordum. Amerikan mutfak olduğu için iletişimimizi sürdürebiliyorduk.

"Sekizde!" diye isyan ettiğinde yüzümü buruşturdum. Ben de oruçlu olduğum zamanlarda erken kalkardım ve bir daha uyuyamazdım.

Elimdeki malzemeleri tezgaha bırakıp tekrar salona geçtim. Baran yattığı yerden kafasını kaldırıp ne yaptığıma bakarken gülümseyip koltuğa doğru eğildim ve yanağına bir öpücük kondurdum.

İlk başta sırıtsa da sonrasında "İlla öpeceksen ben kalkayım, sen eğilme." demişti. Hamileliğimi fazla ciddiye alıyordu ve bu elbette hoşuma gidiyordu. "Diyorum ki, iftara Hakan ve Pelin'i çağıralım."

"Bana uyar." dediğinde kendi telefonum içerde olduğu için Baran'ınkine yöneldim. Pelin birkaç saniye sonra aramayı cevaplamıştı. "Baran, ne oldu? Yoksa Mira mı doğuruyor?"

"Sen yapma bari Pelin!" İsyanıma karşılık Pelin kıkırdadı. "Ne yapalım kızım, heyecanlıyız hepimiz. Sen ne için aramıştın?"

"Sizi iftara bekliyorum. Hatta şimdiden gelseniz iyi olur çünkü bana yemek yaparken yardım etmen lazım. Baran da sıkıntıdan patlıyor."

"Oh be, sonunda dışarı çıkmak için bir bahane çıktı. Evde bir türlü vakit geçmiyor!"

Gülerek "O zaman hemen çıkın yola." dedikten sonra telefonu sehpaya koydum ve bakışlarımı televizyona çevirdim. Baran kanalları geçerken kaşla göz arasında ekranda bir karpuz görmüştüm. Anında ağzım sulanırken sesli bir şekilde yutkundum. Baran'ın bakışları bana dönmüştü. "Mira? Neden saniyeler sonra doğuracakmış gibi bir halin var?"

"Karpuz..." dedim cılız çıkan sesimle. "Az önce televizyonda karpuz gördüm."

"Ben öyle bir şey görmedim, hatta gördüğüm tek şey taze fasulyeydi." Sanırım ben fasulyeyi karpuz olarak görmüştüm.

"Ben karpuz gördüm Baran! Ve canım şu an çok fena karpuz çekiyor!"

Sızlanarak ayağa kalktı. "Nereden bulacağım ben sana şimdi karpuzu?" Araba anahtarını, cüzdanını ve telefonunu aldıktan sonra kapıya yöneldi. "Bunun karşılığında iftarda mantı istiyorum." dediğinde "Önce karpuzu bul da ondan sonra konuşuruz." dedim kıkırdayarak. Oruçlu birinden karpuz almasını istemem pek hoş değildi ama aşeriyordum işte, elimde değildi.

Baran'dan

"Hamilelik kadına zor, kocasına daha zor!" diye mırıldanıp arabaya oturdum. Mira ilk aşerdiğinde apartmanı ayağa kaldırıp koşarak istediği şeyi almaya gitmiştim. Bu birkaç hafta böyle devam etse de artık tüm heyecanım gitmiş, yerini yorgunluğa bırakmıştı. Her gün başka bir şey aşerdiğini ve benim yaklaşık 1 aydır oruçlu olduğumu düşünürsek işim kolay değildi. Yine de elim mahkum, her gün dışardaydım.

5 NUMARADonde viven las historias. Descúbrelo ahora