5. Bölüm

3.9K 247 141
                                    

Aramızda yaklaşık 3 metre vardı. Kıvırcık saçlı olan yaklaşırken diğerleri geride kalmıştı. Şimdi aramızda sadece yarım metre vardı ve çocuğun gözleri hemen gözlerimdeydi.

''Ne o Black? Dünki büyülerim az geldi galiba biraz daha mı rezil olmak istiyorsun?''

Narcissa kolumdan tutarak ''Ige hadi gidelim. Boş ver onu.'' diye mırıldanmıştı. Sirius'un yüzündeki gülümseme daha da yayılırken Narcissa'ya dönmüştü. ''Sevgili kuzenim. Seni görmek ne hoş. Malfoyla çıktığın doğru mu? Yoksa sen sadece platonik misin?''

Kızın kolumu tuttuğu eli gevşemişti. Black'ten gözlerini ayırmadan konuşmaya başlamıştı. ''Sen ne zamandan beri bizimle ilgileniyorsun? Ne o, evden uzak kalınca kıymetimizi mi anladın?''

Sirius daha bir şey söyleyemeden Regulus araya girmişti. ''Ders başlamak üzere, gidelim mi kızlar?''

Sirius gözlerini benden bir saniye bile ayırmadan kardeşine ve kuzenine cevap vermişti. ''Siz gidin. Ama Miss Elmer burada kalıyor konuşacağız.''

''Konuşmayacağız.'' derken gitmek için hızla arkamı dönmüştüm ki kolumu sımsıkı tutmasıyla ona dönmüştüm.

''Konuşacağız Elmer, hem de şimdi!''

Kolumu o kadar çok sıkıyordu. Acıyla gözlerim dolmuştu. Eğer onun karşısında ağlarsam her şey biterdi. Ağlamak zayıflık belirtisiydi. Hatta zayıflığın ta kendisiydi. Sesindeki öfke de gözümden kaçmamıştı ama şuan tek önemli olan kolumdu.

Sımsıkı sıktığım dişlerimin arasından ''Bırak kolumu,'' diye tıslamıştım adeta.

Narcissa kuzenine ''Bırak onu!'' derken bile korktuğuna emindim. Sesi o kadar titrek çıkmıştı ki.

Regulus asasını çıkarıp abisine doğrulturken ''Sirius, bırak onu!'' diye uyarmıştı. Ama Sirius'un bunu zerre kadar dikkate almadığına emindim. Kolumu sanki her saniye daha fazla sıkıyordu. Kolumu çekiştirirken ''Yeter!'' diye ikisini de susturmuştu.

Biraz ilerideki gözlüklü çocuk gelmişti. Çocuğun ne dediğini duyamamıştım çünkü Sirius beni çekiştirerek okul bahçesine çıkarmıştı.

Kolumdaki elini hafifçe gevşetirken bana dönmüştü. Gözleri alev almış bir şekilde bana bakıyordu. Gözlerindeki yeşillikler çok tanıdıktı aslında. Benimkilere benziyordu. İçimde nasıl olduğunu anlayamadığım bir his belirmişti. Daha önce hiç hissetmediğim bir his. İlk defa karşımdaki gencin gözlerine bakarken hissetmiştim. Neydi ki bu? Korku mu? Ondan korkuyor muydum? Hayır. Bu his daha çok içimi rahatlatıyordu. Ama bir yandan da boğazıma bir yumru gibi oturmuştu.

''Ne istiyorsun?'' Kelimeler dudaklarımdan dökülürken bile bilincinde değildim. Gözlerimi kaçırırken tekrar etmiştim. ''Ne istiyorsun?''

''Özür!''

Gözlerimi alay ediyor mu diye ona çevirdiğimden gayet ciddi görünüyordu. Ne yani sadece bir özür müydü? Ama çok beklerdi. Ben asla özür dilemem. Asla.

''Özür dilemeyeceğim.''

''Dilemek zorundasın, hem de herkesin ortasında.''

Minik bir kahkaha atarken ''Çok hayalperestsin,'' diye mırıldanmıştım. Kolumun sımsıkı tuttuğu yerini elimle ovalarken bile hala acısını hissediyordum. Bembeyaz olan tenim şimdiden kıpkırmızı olmuştu. Eminim sonunda mosmor olacaktı. Zaten beyaz tenli olmanın en kötü yanı da buydu.

Sesimi yükselterek ''Kolumu ne hale getirdiğinin farkında mısın?!'' diye bağırmıştım.

Aynı tonla oda bana ''Peki, sen beni ne hale getirdiğinin farkında mısın?!'' diye bağırmıştı.

Sana Güveniyorum... | Sirius Black & Ige ElmerWhere stories live. Discover now