43. Bölüm

2.4K 141 41
                                    

Dumbledore az önce benim açmaya yeltendiğim beyaz kapıdan içeriye girerken kendi kendime "Beş dakika," diye mırıldanmıştım. Sadece beş dakika... Ona ulaşmak için, sadece beş dakika beklemeliydim.

Bekleyebilirdim, değil mi?

Biran acaba 'Kalkıp gitsem mi?' diye düşünerek bir adım atmıştım ki içimdeki Dumbledore'a güvenmem gerektiğini söyleyen sesle durmuştum. Hem sadece beş dakikaydı. Sonra, yıllardır dokunmadığım haritayı açacaktım ve onun adını görecektim.

Gözümden hızla akan yaşlara rağmen içime yayılan mutlulukla dudaklarım yukarı kıvrılmış olmalıydı. Onu görecektim. 12 yıldır içimi kemiren o soruyu ona soracaktım. Ve, güvenimin boşa olmadığını kanıtlayacaktım.

Bunun düşüncesi bile içimi kıpır kıpır ediyordu. Yıllardır hayalini kurduğum ana her saniye daha da yaklaşıyordum.

Kalbimin atışını yavaşlatmak için derin bir nefes alıp düşüncelerden çıkmaya çalışmıştım. Kısa bir süre, beyaz kapının arkasından gelen mırıltıları dinlemeye çalışmıştım. Ama olmuyordu. Kalbim bu denli hızlı çarparken odaklanamıyordum.

Saniyeler, saliseler... Kum saati takılmış gibi yavaş ilerliyordu. Zaman geçmiyordu.

Dördüncü dakikaya geldiğimizde kalp atışlarımda belirgin bir artış olmuştu.

Ve 5. dakika.

Asamı hızla çıkartarak parşömene doğrultmuştum. Ellerim titriyordu. Söyleyeceğim kelimeler beynimde canlanırken asamı parşömene hafifçe dokundurmuştum. "Tüm ciddiyetimle yemin ederim ki hayırlı bir şey düşünmüyorum." Sesim hiçbir zaman bu kadar titrek çıkmamıştı. Heyecan her saniye beni daha da ele geçiriyordu.

Asamın dokunduğu yerde hareketlenmeler başlamıştı. Mürekkep lekeleri belirginleşmiş, bir ağ gibi parşömeni kaplamıştı. Sonra parşömenin üst tarafında büyük, kıvrımlı, yeşil kelimeler boy göstermişti.

Mösyöler Aylak, Kılkuyruk, Patiayak ve Çatalak

Sihirli Muziplik Sanatçılarının Yardakçıları Gururla Sunar

"Çapulcu Haritası"

Az önce bomboş olan parşömende binlerce nokta vardı. Kimileri hareket ederken kimileri sabitti.

Heyecanla büyümüş gözlerimden yaşlar boşalırken her noktaya tek tek bakmıştım. Adı burada olmalıydı.

Ve, oradaydı. Küçük, kıvrımlı harflerle 'Sirius Black' yazıyordu. Nefesim kesilmişti adeta. Adımız aynı parşömenin üzerindeydi. Yalnızca on santim uzaklardı.

Adının hemen yanında iki isim daha vardı. 'Harry Potter' ve 'Hermione Granger'

Okulun üzerindeydiler. Yönleri Batı Kulesine dönüktü. 

Okulun üzerinde miydiler? Ama nasıl-Ah! Evet, uçuyorlardı. Hem de Batı Kulesine.

Ayaklarımın merdivenleri nasıl çıktığını bilmiyordum. Bedenim benden aldığı komutlar dışında hareket ediyor gibiydi.

Kalp atışlarım bile olması gerekenin kat kat üstü bir hızdaydı.

Adını durduğu yere, batı kulesine son kez bakmıştım. Adı hala oradaydı. Yaklaşık birkaç santim uzağında, aradaki mesafeyi her saniye kısaltan adıma bakmıştım. Yalnızca birkaç merdiven sonra... Yalnızca birkaç merdiven çıktıktan sonra isimlerimiz buluşacaktı. Bizim gibi.

Ayak seslerim koridorda yankı yapıyordu. Gözlerimi parşömenden ayırmıyordum. Her saniye kısalan mesafeye odaklanmıştım ki kulağıma iki farklı ses çalınmıştı. İkisi de aynı an da "GİT!" diye bağırmıştı. Bir kız ve bir oğlanın sesi.

Sana Güveniyorum... | Sirius Black & Ige ElmerWhere stories live. Discover now