42. Bölüm

2.3K 126 55
                                    

Selam,

Öncelikle bu bölümü iki kere yazdım ama sonra sildim. Yani bunun kaçıncı olduğunu da unuttum. 1,5 hafta bununla uğraşmıştım. Cidden yazmıştım beğenmemiştim silmiştim falan...

Sonra ortaya bu çıktı.

İnanın hiç bir bölüm de bu kadar zorlanmamıştım. Belki de bu bölümde zorlanma sebebim hikayenin başından beri bu bölümleri beklediğimdendir. Bilmiyorum.

Umarım beklentinizi karşılar. :)

42. Bölüm

31 Ekim 1981

Sol elimin yüzük parmağını çevreleyen yüzüğe bakıyordum. Parmağımdaki yerini alalı iki yılı geçmişti. Ama... O gece verilen sözler hiçbir zaman gerçekleşememişti.

İstiyordum aslında. 'Black' soy adından ziyade, onunla aynı evi paylaşan sevgilisi değil de eşi olarak anılmak istiyordum. Ama hayatta her şey istediğimiz gibi yürümüyordu. Buna bir kere daha şahit olmuştum.

Bakanlıkta çalışmaya başladığım eylül ayında kısa bir tereddüde düşmüştüm. Evlenmek konusunda değil de, 'Black' soy adını almak konusunda. Şuan ki soyadımla bile topladığım ön yargıları çürütmek zor olmuştu ve daha çok tanınmış, daha çok Ölüm Yiyeni bünyesinde barındıran 'Black' soy adını aldığımda neler olabileceğini düşünmek zor değildi. Bu düşüncelerle boğuşurken Sirius'un biran önce başlamak istediği hazırlıkları her geçen gün ertelemeye başlamıştım. Her gün aynı konuyu konuşup tartışmak bunaltıcı bir hal almıştı ama endişelerim yersiz değildi.

En sonunda Sirius "Tamam Ige," diyerek susturmuştu beni. "Sen bu konuyu açana kadar susacağım." diyerek konuyu uzun bir süreliğine kapatmıştı.

Yılbaşına doğru ise hepimizi tatlı bir telaş sarmıştı. Lily hamileydi ve James heyecandan yerinde duramıyordu. Her ne kadar Lily ilk başlarda tereddüt etse de -Böyle Karanlık bir dönemde bir çocuğun sorumluluğunu alamayacağını düşünüyordu.- sonunda James'in heyecanlı halleriyle kapılıp gitmiş, anne olacağına kendini iyice hazırlamıştı.

Sirius, James'lere her gidişimizde yeni bir oyuncak alarak küçük Potter'ı doğmadan oyuncaklara boğmuştu. Çocuğun, doğduğu zaman oyuncaklar arasında kaybolacağını düşünmeye başlamıştım.

Bakanlık ve Yoldaşlıkta ise işler her geçen gün daha kötüye gidiyor gibiydi. Her iki tarafta da her gün birileri yakalanıyordu. Ölüm Yiyenler tarafından muggle'lara yığınlarca saldırı yapılıp binlerce büyücü öldürülüyordu.

Karanlık Taraf her saniye büyücülük dünyasını ele geçiriyordu. İçimdeki korku her saniye daha da yayılıyordu. Sirius'tan ayrı olduğum her saniye korkuyordum. Ona bir şey olmasından delicesine korkuyordum. Voldemort'la 3 kere karşılaşmıştık. Her seferinde ölümden dönmüştük. Ve bir daha ki sefere ölmeyeceğimizin kesinlikle garantisi yoktu.

1980'nin Haziran ayı yaklaşırken Bakanlıkta öğrendiğim haberle sarsılmıştım. Regulus. Karanlık'ın içinde dibe kadar batmış, artık Ölüm Yiyen olmak istemediğini düşününce kaçmış ve yalnızca birkaç gün içinde öldürülmüştü. Öğrendiğim de iki hafta boyunca kendime gelememiştim. İçimde bir yerlerde hala sevgili dostum olarak yaşıyordu.

Haziran ayının bana yeni sürprizinin bu olduğunu düşünürken daha büyük bir sürprizin beni bekliyor olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti.

Ta ki gazetede Bulgaristan'ta Ölüm Yiyenlerin muggle dünyasına yaptıkları büyük saldırıda ölenlerden bahsederken gördüğüm iki isimle hayat durmuştu. Konuşamamış, nefes alamamıştım. Ne kadar iki yıl boyunca görüşmesem de bir gün belki buluşuruz diyordum. Zaman her şeye ilaçtır, diyerek kendimi avutuyordum. Evet, belki zaman her şeye ilaçtı ama ölüm yoksa her şeye ilaçtı.

Sana Güveniyorum... | Sirius Black & Ige ElmerWhere stories live. Discover now