34. Bölüm

2.1K 137 77
                                    

Bölüm Notu:

Umarım beğenirsiniz, Jily içeren bir bölüm oldu :)

İyi okumalar -.-

Siyah saçları düzgün bir şekilde topuz yapılmış, üzerindeki yeşil cübbe göz rengiyle yarışırcasına parlayan McGonagall önde, kızıl saçlı, yeşil gözlerinden hala üzerindeki şaşkınlığı atamadığı belli olan Evans ise arkasından ilerleyip Büyük Salondan çıkarken James Potter yuvarlak gözlüklerinin arkasında parlayan ela gözlerini Sirius'a çevirip göz kırpmıştı. Bakışları bana kaydığında nedenini anlamadığım bir şekilde "Seni seviyorum, Ige." diyerek oynatmıştı dudaklarını.

Şaşkın bakışlarını salonda gezdirmiş ve McGonagall'ın "HEMEN BURAYA GEL POTTER!" diye bağırışıyla hızla koşmaya başlamıştı.

Yaklaşık birkaç dakika sonra tüm salondan yükselen uğultularla başımı iki yana sallamıştım. Bu konu asla kapanmayacaktı.

"Ige?" Sirius'un muzip sesiyle ona dönmüştüm. Bakışlarına da en az ses tonundaki kadar muziplik hakimdi.

Tek kaşım otomotik bir şekilde kalkmıştı. "Efendim?"

Omzuma düşen saçlarımı geriye atarken kulağıma doğru eğilmişti. Nefesi boynuma çarparken "Evans'ın tepkisini görmeye ne dersin?" diye fısıldamıştı.

Evans'ın tepkisi mi? Buna 'Hayır.' demek mümkün müydü acaba?

Biraz geriye çekilip muziplikle parlayan gözlerinin içine bakarken "Sence bunu kaçırır mıyım?" diye sormuştum.

Karanlık koridorda sakince ilerliyorduk. Büyük Salon'dan çıktığımız andan bu yana her saniye azalan sesler şimdi tamamen duyulmaz olmuştu.

Sessizlik... Kendisini sevemiyordum! İnsanı yalnız hissettiriyordu. Ve ben yalnız olmayı sevmezdim.

Yanımda elleri cebinde ilerleyen Sirius'a dönmüştüm. Sesimdeki bariz şüpheyle "McGonagall'ın odasına gittiklerine emin misin?" diye sormuştum. Sonuçta ceza vermek için illa ki odasında olması gerekmiyordu. Okulun her hangi bir noktasında olabilirlerdi.

Sirius kararlı bakışlarını bana çevirmişti. "McGonagall'ın, öğrencilere ceza vereceği zaman, onları Slughorn'un odasına götürmek gibi fantezilerinin olduğunu düşünmüyorum."

Ses tonundaki alayla gözlerimi devirmeden edememiştim. Neden normal bir şekilde 'Eminim.' demiyordu ki?

Kollarımı göğsümün üzerinde birleştirirken "Çok sinir bozucusun!" diye mırıldanmıştım. Sinir şey!

Biranda içimde kabaran sinirle konuşmaya devam etmiştim. "Ayrıca çok ukala ve, ve,"

Ve neydi? Kendini beğenmiş! "Evet, ve çok kendini beğenmişsin!"

Sirius her söylediğim şeye umursamaz bir şekilde kafa sallamıştı. Benim sustuğum an ise kaşlarını kaldırmıştı. Dudakları alayla kıvrılırken "Başka bir şey kaldı mı?" diye sormuştu.

Gözlerimi alayla kavrulan bakışlarından ayırarak ilerlemeye devam etmiştim. Sonra biran da aklıma az önce masada bana yolladığı parşömen parçası gelince hızla geriye dönüp "Ayrıca çok kıskançsın!" diye solumuştum.

Aramızda yalnızca birkaç santim varken başını yana doğru eğerek uyaran bir tonla "Bence bu konuya hiç girme." demişti. Az önceki alaylı ses tonu yerini sert bir ifadeye bırakırken "Benim gözümün önünde Regulus'un koluna giren sensin!" diye devam etmişti.

Mükemmel! Şimdi de suçlu ben olmuştum. Eğer biraz daha bu konuyu uzatırsam ortaya çıkacak cümleleri düşünmek bile istemiyordum.

Gözlerimi yeşil gözlerinden ayırmadan "Tamam," diye fısıldamıştım. Aklıma gelen gülünç cümleyi kurmadan önce koluna girerek kedi gibi sırnaşmıştım. "Bundan sonra senin olmadığın yerlerde Regulus'un koluna girmeye özen gösteririm."

Sana Güveniyorum... | Sirius Black & Ige ElmerWhere stories live. Discover now