Bölüm 28 💑

85.2K 3.6K 197
                                    

   "Kahvaltı hazır mı?.."

"Evet." dedim salona doğru bağırarak. İyi alıştı Baran efendi yayılmaya insan yardım eder.

"Tutma söyle." Baran, hazır olmuş olmalı evet dememin hemen ardından mutfağa dalmıştı. Baran, masaya geçince bende yarı şekilde yüzüne bakarak

"Neyi?" Bu soruyu sorarken sinirliydim çünkü Baran efendi sabahımı berbat etmişti. Ama sen dur ben bir daha seni yanımda yatırırsam...

"Neden bu kadar sinirlisin karıcığım?."

"Baran, suçunu bilmezmiş gibi konuşuyorsun. İki gündür süreli dibimdesin tamam eyvallah ol bir şey demiyorum ama gece uyutmamak nedir ya hala uykum var..."

"Bir gün gelirde bugünleri ararsın karıcığım. İşte o zaman ben ettim sen etme dersin de iş işten geçmiş olur..."

"Ne yâni ben, sana etme eyleme diyeceğim sen de affetmeyeceksin öyle mi?.."

Bu sözleri telaffuz ederken Baran'ın yanına giderek eğilmiş son sözümü söylerken de göz kırparak dudağına küçük bir öpücük iliştirmiştim.

"Bu yaptığın haksızlık karıcığım açık açık dişiliğini kullandın..."

"Hıh!. Bana ne dün beni uyutmadın onun yerine say..."

"Miray, söylersin söylersin de hâlâ öpüşmekten öte gidemedik hâlâ durduğumuz yerde sayıyoruz. Eyvallah haklısın biraz zamana ihtiyacın ama benim de bir sabrımın sınırı var haberin olsun..."

"Şey... Baran, sana bir şey sormak istiyorum."

"Sor sevgilim..."

"Şimdi ben, küçük ufacık tefecik beyaz yalan söyleseydim bana kızar mıydım?.."

"Birincisi sevgilim yalanın küçüğü büyüğü olmaz. İkincisi ise bana yalan söylemeyi düşünüyorsan onu aklından sil gitsin çünkü ben şu hayatta her şeyi affederim ama yalanı asla!.."

"Fazla büyük konuşmuyor musun?."

"Yalan söylemek insanları bile bile aldatmak çok büyük günahtı Miray, bence bunun affı olamaz...Neyse ki senin öyle kötü huyların yok..."

"Tâbi... Ben, senin çayını tazeleyim.."

Baran ile kısa bir kahvaltı yaptık. Benim pek fazla canım istemese de Baran, sürekli eliyle yedirmeye çalıştı. Kahvaltı bitince masayı topluyorduk ki zil çaldı. Baran, yanağımdan öperek.

"Ben, bakıp geliyorum." demişti. Bende meraktan onu takip ederek salona kadar yürüdüm. Baran, kapıyı açınca...

"Baba!.."

"Oğul..." diyerek içeriye giren Mehmet Baba, Baran ile kucaklaştı. Bende hızla yanlarına doğru giderek.

"Hoş geldin Mehmet Baba."

"Kızım hoş bulduk. Bu arada güzeldin ama daha da güzelleşmişsin."

"Teşekkür ederim." dedim kısa bir sarılmanın ardından beni kolunun altına aldı.

"Baba, neden haber vermedin seni almaya gelirdim."

"Önce içeriye buyur et oğul yol yorgunuyum." dediğinde hep beraber içeriye yöneldik.

"Kahvaltı hazırlamıştım Mehmet baba istersen mutfağa geçelim."

"İşte benim kızım. Hadi geçelim de senin elinden mis gibi bir çay içeyim." dediğinde benimle beraber yürüdü. İyi ki masayı tam kaldırmamıştık.

Mehmet Baba baş köşeye oturdu. Bende yeni bir servis açarak çayın altını yaktım. Baran eski yerine geçerek konuşmaya başladı.

"Annem nasıl Baba?" diye sorduğunda

"İyidir oğul. Sana da kızımıza da çok selamı var. Ben, gel dedim lâkin bu yaştan sonra uçağa binmem diye tutturdu. Bende o kadar uzun kara yolu çekemeyeceğim için kaldı."

"Anladım Baba, yakında nasip olursa biz geliriz. Burada işleri düzene koydum sayılır."

"Kızım rüyamda seni gördüm. Sana, benzeyen zayıf uzun saçlı bir kız çocuğu vardı. Gökçe, kızım koşma diye bağırıyordum. Arkasından siz çıka geldiniz yanınızda iki erkek çocuğu daha ne olduğunu anlayamadan uyandım..."

"Hayır, olur inşallah Baba..."

"Amin oğlum, yakında kucağıma bir torun verirsiniz değil mi?.."

"Kısmet Baba!.."

"Kızım bu deli oğlana bakarken yorulmadın inşallah."

"Hayır, Baba yorulmadım. Baran, genellikle uyudu. Yattığı yerden kalkmadı bile..."

" Sen söyle bakalım nereden kaptın şifayı?."

"Baba, hasta oldum diye azar işitmeyeceğim umarım. Miray'ın söylediği gibi onu yormadım. Sırf hasta olmasın diye yanıma bile yaklaştırmadım."demişti ama külliyen yalan burnumun dibinden bir saniye dâhi ayrılmadı.

"Tama,m geçti gitti. Şimdi gayet İyisin. Bir daha karından uzak durma. Gözden uzak olan gönülden de ırak olurmuş bunu da unutma..."

"Haklısın baba." dediğinde Baran'a gülerek baktım. Aklı başına geç de olsa gelmişti. Baran'da bana bakıp göz kırpınca...

"Baran, sen bana kalacak bir oda göster uyuyacağım. Şu kızı da sokağa çıkar biraz güneş görsün. Bembeyaz kalmış..."

Baran ile beraber gittiler. Bende masayı topladım. Bulaşık makinesinin düğmesine basmıştım ki bir kol hızla beni kendine doğru çekti.

"Söyle..." dedi Baran göğsüne doğru daha da çekerek.

"Neyi?" diye sorduğumda. Baran, sevgi dolu bakıyordu.

"Bana olan hislerini..."

"Seni...seni seviyorum galiba" dedim. Baran, kollarını gevşetse de bırakmadı.

Ben, dudağıma yalayınca yanlış anlamış olmalı ki kollarımı bırakıp bir elini enseme bir elini de yüzümü götürerek. Dudaklarıma yapıştı... Bende karşılık olarak da sadece dudaklarımı araladım gerisi zaten kendiliğinden geliyordu. İç güdümüz ne yapılmasını gerektiğini gayet iyi biliyordu...




Kendimizi ve tarafımızdaki insanlarla daha sağlıklı şekillerde karşılık vermek için bu durumlardan bile önce düşünmeye zaman ayırmalıyız. Kendimizi ana kaptırdığımızda, çok büyük olasılıkla düşünmeden tepki veririz. #MatthewKelly



BARAN BEY 🚬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin