☼BÖLÜM 2☼

19.8K 561 41
                                    

Sabah uyandığımda, İstanbul'da olmanın huzuru doldu içime. Uzun zamandan sonra ilk defa harika uyanabilmiştim. Bu oldukça tuhaftı, yani demek istediğim ben hiç böyle uyanmazdım. Bünyem alışık olmadığı için kaldıramayabilirdi.

Yataktan kalkıp lavaboya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim. Saçımı dağınık topuz yapıp, hafif bir makyaj yaptım. Bugün annemle, Pusat'ın yanına gideceğim için ayrı bir özenmiştim. Normalde bu kadarını yapmaya bile erinirdim. Çantamı alıp odadan çıktım.

Karşımdaki kapının açıldığını fark ettiğimde, kafamı kaldırdım. Bu sümsük suratlı sarışındı. Takmadan merdivenlere doğru ilerledim.

"Azra bir dakika durur musun?" dedi. Aldırış etmeden devam ettim.

"Lütfen" dediğinde, ona doğru döndüm. Bir kaç adımla yanımda bitmişti.

"Dün için özür dilerim. Yani bilirsin sadece ağz-" derken lafını kestim.

"Mümkünse, o ağzını bir daha açma. En önemlisi de benimle muhatap olmaya kalkma" dedim. Yüzünün şekli bir anda değişti. Gerçekten inanmalısınız ki, tam bir sümsüğe benziyordu.

Aşağı indiğimde, Eren ve Defne çoktan uyanmış düğün için internetten bir şeylere bakıyorlardı. Yani en azından anladığım kadarıyla. Bu arada saat kaçtı? Çantamdan telefonu çıkartıp saate baktım. 11 buçuktu. Kafama vurup, neden bu kadar geç uyandığımı düşündüm.

Eren beni fark ettiğinde, içtenlikle gülümsedi.

"Sonunda ya. Yol yorgunusun diye uyandırmadık. Hizmetlilere söyleyeyim de, bir şeyler hazırlasınlar" dedi.

"Hayır, hayır benim işim vardı. Geç kalmışım zaten" dedim. Mimikleriyle ne işi diye sordu.

"Ziyaret" dedim. Anladım anlamında kafasını salladı.

"Gelmemi ister misin?" Defne'ye hayır anlamında kafamı salladım.

"Yalnız olmak istiyorum. Uzun zaman oldu, beni merak etmeyin gecikebilirim"

"Anahtarları vereyim, arabayla git"

"Araba kullanmayı bilmiyorum Eren" 

"Doğruya ne yapalım o zaman? Tek gitmeni istemiyorum"

"Çocuk muamelesi yapmayın. Gönderdiğiniz paralar henüz bitmedi, taksiyle giderim" dediğimde, bu durumun beni ne kadar rahatsız ettiğini fark ettim. Hep birine muhtaç.

"Bu arada konu açılmışken, çalışmaya başladığımda ödeyeceğim hepsini" dedim. Eren oturduğu yerden kalktı ve yanıma geldi.

"Sakın. Bir daha duymak istemiyorum"

"Yapma Eren, böyle kendimi çok kötü hissediyorum"

"Asıl ben kötü hissediyorum"

"Şimdi gitmeliyim, geldiğimde daha detaylı konuşuruz"

"Ulaş götürsün, sonra geri gelsin. Böylece içimde rahat etmiş olur"

"Bıktım şu ısrarlarından" dedim sıkıntılı bir şekilde. Yanağımı sıktı.

"Ulaş işin yoktu değil mi?" Eren sümsük suratlıya bunu sorarken, ben çoktan evden çıkmıştım. Arkamdan kapı örtüldüğünde, geldiğini anlamıştım.

"Araba burada" dedi. Olduğu yöne doğru gittim. Arka kapıyı açtığımda, bana anlamayan gözlerle baktı. En son Pusat'ın yanına oturmuştum ve bu sümsük suratla bu kuralımı bozamazdım.

"Öne oturamayacak kadar küçük olduğunu bilmiyordum"

"Bilmediğin şeyler hakkında konuşma o zaman" dediğimde arabayı çalıştırdı.

SERSERİNİN CENNETİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now