33. Cüda Vakti

725 757 16
                                    

İyi okumalar...

Bu bölümü sengokyuzum e ithaf ediyorum.

Ophelia/Dilruba'nın anlatımı :

Bir kaç ay önce eriyen karların yerini alan kurak toprak, mayıs ayının sıcaklığını emiyordu. Toprağı delen her bir nal ve toynak, can korkusuyla kaçışan erlerin ardında bıraktığı izlerdi. Üçler, beşler, yediler... Her bir atlı koşuyordu dört nala, Konya dışından Amasya yollarına...

Kimi ardında pusatını, kimi en yakın dostunu bırakmıştı. Korkuyla çarpan yürekleri, ağızlarında atardı. Göz kamaştıran güneş, bugün korkakların kaçışına şahitlik ederdi.

Destekçiniz, emrine amadeyiz dedikleri şehzadeyi bugün cenk meydanında yalnız koyup giderlerdi.

Şehzade Selim'in düzenli ordusu, Şehzade Bayezid'in paralı ordusunu mağlup etmişti.

Galip olmanın heyecanıyla kurulan çadırlar, bugün mağlup olmanın korkusuyla toplanmadan bırakılmıştı. En köşede duran ahşap sandık, benim emanetimi saklayandı. Açıp baktığımda aradığımı bulmuş olmanın verdiği mutlulukla hızla elime aldım.

Sandığı kapatmakla uğraşmadan dışarıya çıktığımda gelen atlı, beni fark etmemişti bile. Önüne atladığımda atı şaha kalkmış, üstündeki binicisini üzerinden atmıştı. Yanına koştuğumda eli yüzü toprağa bulanmıştı.

"Bayezid, iyi misin? Ahvalin nasıldır? Bir yerin ağrır mı?"

Gözlerini açıp zorlukla ayağa kalktı. Göğsünü tutmaktaydı. Elinden yere düşen pusatını ve bohçasını alıp, atın sırtındaki yün heybeye geri koydum. Elimi uzattığımda zorlukta ayağa kalktı.

"Ne edersin hatun? Atın ayakları altında can vermek mi istersin? Ne işin vardır senin cenk meydanında? Şahperver hatunla ne diye Amasya'ya dönmezsin?"

Çok kızmıştı. Yüzü kıpkırmızı olmuş, ellerini yumruk yapıp sıkmaktaydı. Attan düştüğüne mi kızmıştı, yoksa gitmediğime mi?

" Bohçam içeride kalmıştı. Senin verdiğin taç içindeydi... "

Anlatmama fırsat vermemiş celallenmişti hemen. Sinirliydi, yenilmiş olmanın verdiği mağlubiyet hissi üstündeydi. Askerleri onu yüz üstü bırakıp gitmiş, oysa cenk meydanında canını kurtarma derdindeydi.

" Sırası mıdır şimdi tacın, bir kaç kese akçenin? Canın tehlikede derim hatun duymaz mısın?"

Kırılmıştım. Bu benim için sıradan bir taç değildi ki. İlk defa birisi tarafından verilmiş bir hediyeydi. Bana aitti. Benimdi. Birilerinin eskisi, kullanmadığı bir kıyafeti, takısı değildi. En sevdiğimin benim için aldığı en değerli hazinemdi.

Yüreğim binlerce parçaya ayrılmış, göz yaşlarım akmak için yalvarırdı. Başımı eğdiğimde, hüzün oluk oluk akmaktaydı.

Bayezid hiç bir şey olmamış gibi atına tekrar bindiğinde elini uzattı, gel der gibi. Bir yanım kırgınlığım geçene kadar gitme derdi. Lakin ömrü boyunca köle olmuş, efendisinin her dediğini yapan birisi bugün bir kez daha söz dinlemişti.

Elini tuttuğumda çekip önüne yan oturmuş, atını yürütmüştü. Yanımıza gelen yaveri ve maiyetiyle, arkamızda şehzade Selim'in ordusunu bırakıp ilerlemeye başladık.

Yorgun, aç, susuz, günler süren yolculuğumuz sona erdiğinde kaleye varmış olmanın rahatlığıyla kendimizi güvende hissediyorduk. Saatler boyunca at üzerinde yolculuk yapmaktan tüm bedenimde ağrı oluşmuştu.

AŞK I CÜDA Kitap OlacakWhere stories live. Discover now