9.Mendilini Salla

1.8K 1.4K 425
                                    

Sarı saçları, esen ılık rüzgarla dalgalanıyor, içimde dokunup okşama isteği oluşturuyordu. Bir hatunu kıskandıracak kadar güzel dudakları sinirle incecik olmuştu. Hayranı olduğum gözleri gözlerime kilitlenmiş bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama anlamıyordum.

Sevdiği biri olduğunu, izdivaç istediğini söylediği halde, benim ona olan sevgimden bahsetmem sanırım onu kızdırmıştı. Haklıydı tabi. Ne hakla başkasını seven bir yiğide gönül verip dillendirmiştim ki. Bakmaya doyamadığım gözlerinden bakışlarımı çekip, ayaklarıma bakmaya başladım. Utanmıştım. Söylediklerimi duymuştu. Şimdi ne dersem diyeyim geri dönüşü yoktu.

"Beni affe-"

"Sakın! Sakın o cümleyi tamamlama Almıla." Hiddetli sözlerinden daha fazla çekinmiştim. Kabahatim büyüktü. Başımı yerden kaldıramıyordum. Yanıma doğru geldiğini yerde ezilen ot seslerinden anlamıştım. Görüş açıma ayakları girdiğinde gözlerim dolmak üzereydi. Aşıktım hem de divane gibi. Kalbim yakınlığının verdiği hisle son hızla çarpıyordu. Burnuma dolan kokusuyla gözlerimi kapatıp inlememek için kendimi zor tuttum. Bu kokuyu artık başkası mı soluyacaktı? Ya o gökyüzüne benzettiğim berrak mavi gözleri? Bir başka hatuna aşkla bakmasına dayanabilecek miydim? Daha önce küçük kız diyerek uyarmamış mıydı? Haddimi bildirmemiş miydi? Hala ne diye İskender'i sayıklıyordum o zaman. Düşüncelerimle daha da dibe batıyor, boğuluyordum. Yüzeye çıkıp nefes almak için ona ihtiyacım vardı.

Çeneme dokunan parmaklar, başımı yukarı kaldırdı. Gözlerimiz tekrar birbirine dolanmış raks etmekteydi.
"Yüreğimi okşayan tatlı sesinden, bu al dudaklarından, başka bir adamın kelamını duymayayım. İlla bir adamı konuşacaksan beni söylesin o güzel dilin. Benim adımı anarak atsın yüreğin. Hülyaların da rüyaların da ben olayım tıpkı senin bende olduğun gibi." Arkasını dönüp gitmesiyle bakakalmıştım.

Çenemde hala elinin sıcaklığı duruyor yüreğime akıyordu. Heybetli bedeniyle attığı uzun adımlar, yerdeki yemyeşil otları ezerken bir yandan da dökülen elmaları topluyordu. Başını bana çevirince bir gözünü kırpıp, işine devam etti.

Ardımda duyduğum kıkırtıyla silkelenip kendime geldim. Esma az ileride oturduğum yerde durmuş, başıyla İskender'i işaret ederek gülüyordu. Yaşadığım andan hala çıkamamıştım. İskender beni ateşiyle yakıp kavurmuştu. Dediklerini idrak etmekte zorluk çekiyordum. Sahiden de doğru muydu dedikleri? Kendi kendimi yiyip bitirmemek için bunu sormam lazımdı. Şimdi tekrar yanına da gidemezdim. Laf söz olurdu. En iyisi mendil göstermekti. Kenarlarına tığla dantel işlediğim beyaz keten mendili göstermek istedim.

Etrafa baktığımda bizden başka kimse yoktu. Göğsüme gümüş broşla iğnelediğim, köşesine altın telle adımın baş harfini işlediğim mendilin ortasından tutup İskender'e gösterdim.

Seni akşam bekliyorum demekti. Benden bu hareketi beklemiyor olacak ki, gözleri irileşmiş ellerinde elmalarla kalakalmıştı. Yoksa sözlerini yanlış mı anlamıştım. O öyle durdukça içimde bir korku yükseliyordu yaptığımdan utanç duymak üzereydim. İlk defa mendil sallamış ilk defa birisiyle buluşmak istemiştim. Ellerim tir tir titriyor mendili tekrar gümüş broşla iğnelememek için kendimi zor tutuyordum. Karşılık vermeyecek miydi? Arkasını da dönüp gitmemiş beni süzmekteydi.

Ellerindeki elmaları yere atıp sağ elini başına götürdüğünde derin bir nefes aldım. Cevap verecekti. Başındaki fesine elini atıp adının baş harfinin işli olduğu keten mendili çıkardı. Bana doğru salladı. Peki demekti. Peki. Gelecekti. Yüzümde engel olamadığım kocaman bir gülümsemeyle yürüdüm.

Esma'nın koluna girip eve doğru ilerledim. Evde tatlı bir telaş ve hüzün iç içeydi. Bugün ağabeyime kız istemeye gidilecekti. Evin büyükleri gidince ben de İskender'le konuşabilirdim.

AŞK I CÜDA Kitap OlacakWhere stories live. Discover now