4.Erik Ağacı Bahane

2.7K 1.5K 2.1K
                                    

Kulağıma dolan kuşların cıvıltıları ve gözlerimi açmam için adeta baskı uygulayan güneşin ışıklarıyla yeni bir güne merhaba dedim. Pencereden içeri dolan çocuk sesleri, hayvanların homurtuları ve mis gibi yemek kokuları, bana hayatın hala devam ettiğini söylemekteydi. Biz neye kırılırsak üzülürsek üzülelim, dünya yasımızın geçmesini beklemek için dönmeye ara vermiyor her şeyin devam ettiğini gösterip hayatımıza devam etmemiz için güç veriyordu.

Pencereden dışarıya baktığımda güneşin neredeyse tepeye yaklaştığını görünce şaşırdım. Dün gece geç uyuduğum için annemin beni uyandırmadığını anladım.

Hazırlanıp aşağıya indiğimde annemi salonda otururken buldum. Etnik desenlerin işli olduğu kırmızı minderler salondaki sedirlere serilmiş, yerdeki el dokunması Türk halısıyla uyum içindeydi. Annemin çeyizinden olan kanaviçe işlemeli perdelerse salonun ihtişamını arttırmaktaydı. Yavaşça yaklaşıp annemin dizine başımı koydum. Bir yandan akşam için bulgur ayıklıyor bir yandan da dudakları kıpır kıpır dua ediyordu. 'Yemek yaparken dua okursan yemeğin lezzetli olur güzel kızım' derdi rahmetli ninem. Ondan mıdır nedir, odun ateşinde kazanda pişirdiği yemekler hep lezzetli olurdu rahmetlinin.

Aklım dün olanlarda gözlerim pencerede annemin dizlerinde yatarken dışarıdan gelen çocuk sesleri artmaya başlamış, çocuk seslerine mahallenin, bir bacağı aksak köpeği Akça'nın da gür sesi karışmıştı. Annemle göz göze geldiğimizde hayr olsun diyip bahçeye çıktık.

"Kimmiş kızım gelenler?"
Uzaktan görünen ve bize doğru gelen atlıların yüzleri gözükmese de taşıdıkları bayraktan kimin adamları olduğu belli oluyordu. Toprak yolda olmalarından dolayı havaya kalkan toz gelen kişileri seçmekte güçlük çıkarıyordu.

"Sultanın adamları geliyor anneciğim"
"Hayr olsun inşallah, neden kime geliyorlar acaba?"
Annemin sorusunu yanıtsız bıraktım. Ben de merak içindeydim. Sesleri duyan herkes yavaş yavaş köşklerinden çıkmaya başlamış büyük bir merakla bahçe çitlerine yaslanıp, Sultanın adamlarının nereye gideceğine bakıyorlardı.

Hemen yan köşkten çıkan komşularımıza bakmamak için kendimi zor tuttum. İskender ve annesi Ayşe teyze de bahçelerine çıkmış yanımıza doğru gelmekteydiler.

Onlar yanımıza gelip daha bir şey diyemeden atlılar da önümüzde durdu. Dün hakkında konuşmak istemediğim için rahatlamıştım. Mutfaktaki çarpışmamızdan beri İskender'in yüzüne bakacak cesaretim yoktu.

Atlarından inen saray muhafızlarının arasından biri İskender'e hitaben konuşmaya başladı.

"Vedat oğlu İskender sen misin?"

"Evet benim"

Neden İskender'i sorduklarını merak etmiştim. Benim gibi ahali de merak etmiş olacak ki, yavaş yavaş etrafımızda toplanmaya başlamışlardı. Büyükler pür dikkat muhafızın ağzından çıkacakları beklerken, etrafa doluşan çocuklar da sarayın safkan atlarının heybeti ve süsleri hakkında konuşuyor ata dokunmak ve sevmek için yaklaştıklarında at üstünde olan muhafızlara zorluk çıkarıyorlardı. Çocukların ani hareketlerinden ürken atlar yerinde kıpırdandıkça, toprak yoldan kalkan tozlar çevredekilerin ara ara öksürmesine neden oluyordu. İskender'e baktığımdaysa dik duruşundan ödün vermemiş, mavi gözleri korkusuzca muhafıza bakıyordu.

"Saraya yaptığın arz, kabul edildi. Yarın öğle vakti Şehzade Bayezid'in huzuruna çıkarılacaksın."

Saray mı? Hani şu büyük saray mı? Şehzade dedi. Bayezid dedi. Neler oluyor? İskender ne yaptın sen? Ne arzından ne talebinden bahsediyorlar anlamamıştım. Annemin kolumdan çekmesiyle kendime geldim. Ahali dağılmış, atlılar çoktan gitmişti bile. Ve ben düşünceler içindeyken ne olup bittiğini anlamamıştım.

AŞK I CÜDA Kitap OlacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin