6. Yarısı Yanmış Yemeni

2.3K 1.5K 1K
                                    

Kulaklarımın duyduğu güçlü kalp vuruşlarıydı. Bir kalp bu kadar hızlı atabilir miydi? Neydi bu heyecan mı? Hissettiği heyecandan dolayı mı böyle çarpıyordu? Yoksa benim gibi panik mi olmuştu? Gözlerinden bir şey anlaşılmıyordu ki. Güneşin parlak ışıkları siyah saçlarına vurmuş göz kamaştırıyordu. Güneş sanki gözlerine yerleşmişti. Işıl ışıl parlıyorlardı. Yeşimlerime kilitlenmiş ışıltısıyla beni de ısıtmak ister gibi bakıyordu. Dudakları kıvrıldı. Hayranı olduğum, aslında için için kıskandığım, gamzeleri belirginleşmiş, içimde o tatlı çukurlara dokunma isteği oluşturmuştu.

Kendime gelip, kollarından nasıl ayrıldığımı bilemedim. Bizi gören birileri olmuş mu diye baktığımda ikimizden başka kimse yoktu. Bahçenin biraz ilerisindeki çardak; tüllerden yapılma bir gölgelik, ve yumuşak olduğu buradan bakınca bile belli olan döşeklerden oluşmaktaydı. Sanırım padişahın bahçesine girmiştim. İyi ki güneşin en yakıcı olduğu vakitteydik. Herkes sarayda olmalıydı. Yoksa herhangi biriyle karşılaşabilirdim.

"Avcı efendi?"

"Söyle güzeller güzeli,
nedir bu telaşenin sebebi?"

Şiir okur gibi söylediği sözler kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu. Hiç şaşırmış gibi durmuyordu. Benim buraya girdiğimi fark etmiş olmalıydı.

"Ben çiçeklerin kokusunu alınca-"

Kelamımı yarım koymamın sebebi, gözlerinin iri iri açılıp bacaklarıma doğru bakması olmuştu. Eğilip fistanıma baktığımda benim gözlerimin de onunkilerden farkı yoktu. Fistanın etek kısmında, dizimden başlayıp ayak bileklerime kadar inen kocaman bir yırtık vardı.

Avcıya baktığımda arkama doğru birilerine git der gibi eliyle hareket yapmaktaydı. Dönüp baktığımda uzaklaşan iki yeniçeri gördüm. Fistanımdaki yırtık ve ahaliden uzak ıssız bir bahçede olmak paniğe neden olmuş korkmaya başlamıştım. Yanlış anlaşılmaya çok müsaittik. Ellerimden tutup beni çardağa götürmeye başlayınca paniğim daha da arttı.

Deli gibi etrafa bakınmaya başladım. Az önce gördüğüm yeniçeriler sanki yer yarılmış ortadan kaybolmuştular. Başıma bir fenalık gelse yardım isteyebileceğim kimse yoktu. Direniyor olduğumu fark etmiş olacak ki dönüp bana baktı. Gözlerimdeki korkuyu görüyor muydu? Ben onun gözlerinde kararlılık görüyordum.

Üzerindeki kaftanı bir çırpıda çıkarıp omuzlarıma örtmüş fistanımın yırtığını kapatmıştı. Ben onun hakkında ne düşünmüştüm, o ne yapmıştı. Bu yırtıkla ahalinin içine giremez, kaftanını al istemem de diyemezdim. Yaptığı iyiliğe minnet dolu gözlerle baktım. Gözlerindeki kararlılık hala sürmekteydi.

"Ben sana demedim mi başını belaya sokmayasın, bir daha rast gelirsek bu kadar kolay bırakmam diye? Gel buyur oturasın"

Bana güven vermek için ellerimi bırakmış ve arkasını dönüp çardağa gitmişti. Kaftanın lafını bile etmemesi, düşünceli hareketi, ona bakış açımı değiştirmiş içimde güven hissi oluşturmuştu. Ayağındaki pabuçları çıkarıp döşeklerden birine oturdu. Eliyle bana da gel otur der gibi işaret etti.

"Buyurasın hatun, buz gibi şerbet var içesin."

Gözlerim iri iri açılmış bugün daha ne kadar şaşırabilirim diye düşünmüştüm. Koskoca saray çardağına oturmuş bir de beni davet ediyor. Biri görse kellemizden olmaz mıydık?
Çekine çekine yanına gittim. Etrafıma baktığımda kimse yoktu. Döşekler gel otur der gibi yumuşaklığıyla, gözüme o kadar cazip geliyorlardı ki, gidip oturmak istiyordum. Günün yorgunluğu ve havanın sıcaklığı da kararımı etkilemiş bir kereden ne olacak düşüncesiyle oturmaya karar vermiştim. Pabuçlarımı çıkarıp, bana en yakın döşeğe iliştim. O kadar yumuşak o kadar rahattı ki, kuş tüyü olmalıydı. Adeta içine gömülmüştüm. Avcının uzattığı bakır tası alıp yavaş yavaş yudumlamaya başladım.

AŞK I CÜDA Kitap OlacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin