30. Gelmedi

932 902 50
                                    

Bu bölümü @Gulnar_Sultan a ithaf ediyorum

İyi okumalar...

Ophelia'nın anlatımı

Artık onu tutmak imkansızdı. Toprak rengi gözlerinden çıkan alevler, bugün birilerini yakmaya yeminli gibiydi. Hızlı ve bir o kadar da büyük adımları bastığı yeri titretiyor, heybetli bedeni her adımında daha da yükseliyordu. Kara kaşları hiddetle çatılmış, elleri yumruk olmuştu. Peşinden koşan yaverleri, kılıçlarını çekmiş cenge gider gibi koşarlardı.

Koridorun kenarlarına kaçışan herkes, yol veriyor, bu celalin sebebini merak ediyordu. Odamın kapısının önüne gelmiş, açmak üzereydi. İçeride ne olduğunu bilmezken onu tehlikeye atamazdım. Zar zor yetiştiğim Bayezid'i elinden tutarak durdurdum. Aniden bana dönünce kaftanı etrafımızda savrulmuş, alevli bakışları bana değince kül olmuş, yumuşamıştı.

Avuçlarımdaki, yumruğunu zorla açıp avuç içinden öptüm. Gözlerinde titreşen parıltılar bir nebze de olsa dikkatini dağıtmaya yetmişti.
"Sakin olasınız şehzadem, korkarım ki bir yanlış anlaşılma olmuştur. Ben icabına bakarım, siz tasalanmayasınız."

Çevremizde meraklı bir çok bakış varken, onunla aramı bir yandan resmi tutmaya çalışıyor bir yandan da beni dinleyeceği kadar samimi duruyordum.

İşe yaramış olacak ki, çatılan kaşları düzelmiş, dudakları iki yana kıvrılmak için yalvarıyordu. Elimin üstüne elini koyup okşadı. Şimdi herkesin içinde el ele tutuşmuş, herkesin ağzına laf vermiştik. Fısıltılar çoğalmış, söylentiler birbirini kovalamıştı. Bizse, etrafımızda kimse yokmuşçasına yalnızdık. Biz, yüreğimizde birdik. Bayezid'in gözlerindeki teslimiyet, yerini gururla dolduruyordu.

"Pek yakında nikahlı zevcem olacaksın, bir hasekiye yakışır şekilde çözesin bu durumu hatun."

Gururlanmıştım. İlk defa bana bir görev veriyordu. Ağzım kulaklarıma ulaşmak üzereydi. Hemen yanımızdaki kapının ardındaki tehlikeyi unutmuş, hevesle kabullenmiştim görevimi. Ardını dönüp maiyetiyle beraber gittiğinde, bana kalan meraklı kalfalar ve hatunlardı.

Odalarından çıkıp gelen Bayezid'in zevceleri ve gözdeleri, kısık bakışlarla beni süzüyor, aralarında fısıldaşıyorlardı. Hepsinin bakışlarındaki ortak tek duygu; kin ve nefretti. Aylardır şehzadelerini ellerinden alan hatun, şimdi karşılarındaydı. İntikam almak için hepsi hazırdı. En başından beri sıradan bir köle diye umursamadıkları, saraylı bir hanım değil dedikleri, gelip geçici bir hevestir dedikleri hatunun şimdi nikahlanacağını öğreniyorlardı.

Gözdelerinden önce nikahlanacak, zevcelerinden önce sevilecek belki de evlat verip padişah annesi olacaktım. Tahtı kaybetme korkusu, hepsinin yüreğini ele geçirmişti.

"Kimsin sen? Nesin sen? Bir çeşit ucube mi? Hasta mısın sen? Saçları, kaşları renksiz beyaz bir şey. Bu mu seni farklı kılan? Yaşlı bir bunak mı bizi yerimizden eden? Söyle kimsin sen?"
Ellerini beline koymuş, avaz avaz bağıran Hanife ve odalarından çıkıp bizi seyre dalan herkesin içinde utanmıştım.

Ben kendimi bildim bileli tüm tüylerim bembeyazdı. Annem babamı hayal meyal hatırlarken onların sarışın olduğunu bilirdim. Ben farklıydım. Belki de dediği gibi ben ucubeydim. Cevap veremiyordum. Boğazıma bir yumru oturmuş, soluğumu kesiyordu. Sevdiğim adamın, evladının validesiydi karşımdaki hatun. Kim ne derse desin bir hasekiydi. Ona verilecek ters bir yanıt, kötü bir hareket, benim canımı almalarına yeterdi.

Oysaki Allah katında herkes eşitken, ademoğlunun kibri kimeydi? Halifenin verdiği emri yargılayan halk, peygamberin görüşlerini irdeleyen sahabe neredeydi? İstanbul'u fetheden Fatih'i sorguya çeken kadı neredeydi?

AŞK I CÜDA Kitap OlacakWhere stories live. Discover now