10. Çinli Köle

1.8K 1.4K 241
                                    

Sahi neydi aşk? Yüreğinin dört nala koşan atlı gibi atması mıydı? Gözlerinin mavisine bakıp bakıp dalmak ve bir daha yüzeye çıkamamak mıydı? Sevdiğinin ciğerlerinden çıkan soluğu hiç salmamak üzere içine çekip hapsetmek miydi? Dokunmaya kıyamadığın teninden yayılan, çam ve erkeksi kokusunu misk kokusu bilmek miydi? Sahi neydi aşk?

Yüreğim, tenlerimizin yakınlığının verdiği temasla coşmuş, gümbürtüsü davul gibi kulaklarımda parlıyordu. Yeşimlerim, gökyüzü mavisine karışmış duygularına çaresizce karşılık bekliyordu. Biçimli burnundan çıkan nefesi, içime çekipte bırakmak istemiyordum. Nefesi nefesim olsun istiyordum. Gecenin karanlığında ay ışığının vurduğu beyaz teninden yayılan çam kokusu, ormandaki çamlarla birleşmiş ferah taze bir aşk sunuyor dokunmam için yalvarıyordu. Yangından dolayı çıkan is kokusu, erkeksi kokusunu bastıramamıştı.

İri elleriyle tuttuğu yüzümün her ayrıntısını incelemiş, gökyüzü mavileriyle yeşimlerimden cevap bekliyordu. Tam vazgeçtim, sevdamı gömdüm derken, yıllardır hayallerine daldığım soru, şimdi sorulmuştu.

Evet isterdim ya. Seni zevc olarak isterdim. Senden senin gibi gürbüz yiğitlerim, hanım kızlarım olsun isterdim. Artık bu ayrılık bitsin kavuşalım isterdim.

"İskender, Almıla kızım, neler oldu?"

Babamın sorusu geceye düşmüş ortamı derin sessizlik sarmıştı. Anlaşmış gibi dere kenarında öten kurbağaların bile sesi çıkmıyordu. İskender'e yine cevabını verememiş, hemen birbirimizden uzaklaşmıştık.

"Elimden mumu düşürdüm, cam da çatlayıncaya kuru otlara alev sıçradı."

Babamın yemyeşil gözlerinden akan endişe yerini yavaş yavaş sinire bırakmaya başlamıştı. Meliha yengemi korumuştum. Zaten herkesin dilindeydi daha fazla üzülmesine vicdanım el vermemişti.

" Gecenin bu vakti ormanda ne işin vardı? Ya eşkiya geleydi o zaman ne edecektin?"

Doğru ya hiç düşünmemiştim, eşkiya gelseydi ne edecektim? Ben kendime o kadar odaklanmıştım ki, ne eşkiya ne vahşi bir hayvanı gözüm görmemişti. Babam bana ilk defa kızmıştı. Sultanım diyen tatlı dili bu sefer acı söylerdi. Suçlulukla başımı yere eğdim. Diyecek tek kelamım yoktu. Ne diyecektim ki zaten? İskender'e haber yolladım mı?

Göz ucuyla ona baktığımda, eline mendil ulaşmamış olsa bile buraya onunla buluşmak için geldiğimi anlamış altın sarısı kaşlarını çatmıştı. Sahi ulaşsa ne olacaktı? Aşkını ilan edip canıma can katmayacak mıydı? Aşkıma ortak olmayacak mıydı? Düşüncelerimden babamın gür sesiyle sıyrıldım.

"Seni her seferinde ormandan getirmek zorunda mıyız? Kaç yaşındasın Almıla hatun? Canım sıkıldı mı ya Üsküdar tepelerine ya dere kenarlarına ormana mı gider oldun?"

Ahh ana ahh! Demek babama dedin. Hani demeyecektin? Gerçi hata bende otuz yıllık evlilikte, karı koca arasında sır mı olurdu? Elbet bir gün söyleyecekti. Bir tek sır gibi sakladığı Ayşe teyzeyle yaptığı konuşmalar vardı. Kessen sırrını söylemez derler ya öyle birbirlerinin sırrını saklar dert ortağı olurlardı.

"Yok bab-"

"Yeter! Uslanasın diye buraya gönderelim dedik geldin yine aynı yine aynı. Gayrı yetti. Ben seninle baş edemem. Tez vakitte İstanbul'a dönesin. Dünürcü gelecek. Senin hakkından anca kocan gelir."

Başımı kaldırıp yeşimlerimi yeşillerine diktim. Bunu demiş olamazdı. Bunu yapmış olamazdı. Tam her şey yoluna girecek derken bunu yapmış olmazdı. Dolu dolu gözlerle İskender'e baktım. Ama göz yaşlarımdan onu da bulanık görmekteyim. Ağlamamak için kendimi zor tutsam da olmuyordu. En sonunda babamın başını git der gibi sallayıp bana sırtını dönmesiyle yıkılmıştım. Bir baba kızına sırtını döner miydi? Bu kadar kolay mıydı? Hani ben senin sultanındım diye bağırarak ağlamak, geniş göğsüne sığınıp ağlamak istiyordum. Ondan gelen cezayı yine onunla karşılamak istiyor, tek başıma savaşmak istemiyordum. Bi kere saçımı okşarsa yeterdi. Ama o surtını dönüp ilerlemişti. Göz yaşlarımı görmeye tahammülü yoktu belli. Dayanamayıp fistanın eteklerini toplayıp koşarak çiftliğe gitmeye başladım.

AŞK I CÜDA Kitap OlacakWhere stories live. Discover now