7. Üzerine Gelecek Olan

2.1K 1.4K 841
                                    

Üzerindeki şeftalilerin ağırlığından dalları yere değen meyve ağaçları, altında oturanlara koyu bir gölge veren cevizler, yeni yeni olgunlaşmaya başlayan incirler...

Burnuma dolan birbirinden farklı çiçek kokuları, toprak ve çimenin kokusuyla karışmıştı. Etrafta gezen bal arılarının vızıltısı, harıl harıl çalışıp biraz ileride olan kovanlara polen topladıklarını gösteriyordu.

Koyunlar az ilerideki otluk alana yayılmış, kuzular hoplaya zıplaya oynuyorlardı.

Mustafa dedemden kalan, babamın da evlendikten sonra Mustafa abime hediye ettiği çiftlik, uçsuz bucaksız meyve bahçesiyle karşımdaydı. Taşlardan duvar örerek oluşturulan bahçe sınırı görünmüyordu bile. Bu muazzam ortam ne kadar huzur vericiyse, sakinleri de o kadar huzur bozucuydu.

Çiftliğin büyük tahta kapısından içeri atlarımızın üzerinde girdiğimizde, yaşlı bekçi kelt, bizi havlayarak karşıladı. Atımdan inip sevmeye gittiğimde hoş geldin der gibi kuyruğunu sallayarak yerde yuvarlanıyordu. Dört beş sene önce Esma'yla birlikte yaptığımız ahşap kulübesi sapasağlam durmaktaydı. Ne kadar yaşlanmış olsa da yabancıları çiftlikten içeri sokmaz ev halkını haberdar edene kadar havlardı.

Evin sakinleri sesleri duyup yavaş yavaş dışarı çıkmaya bizi karşılamaya başlamıştı. Ağabeylerimin ve ne kadar sevmesemde yengemin elini öpmüş, Halime ve Ferhunde'ye sarılmıştım. Ayakta yapılan hal hatır faslından sonra içeri geçip oturduk.

"Meliha hatun, bir yorgunluk kahvesi yap da içelim."

Annemin kahve isteğine ses çıkarmadan ayağa kalkan yengem, odadan çıkınca annem de torunlarıyla hasret gidermeye başlamıştı. İstanbul'un biraz dışında kalan çiftlik bize uzak olmasa da ağabeyim ve çocuklar çiftlikteki hayvanları, işleri bırakıp da sık sık yanımıza gelemezlerdi. Ayda bir Mustafa ağabeyim çarşıya iner, çiftliğin ihtiyaçlarını alır sonra da annemin yanına uğrayıp aynı gün geri dönerdi. Annem de torunlarını ve oğullarını çok özlese de yeter ki huzurlu olsunlar varsın gelsinler der susardı. Ta ki düne kadar. Esma'nın çiftlikten gönderilmesi her şeyi değiştirmişti.

"Esma, Almıla yeni kuzular olmuş çocuklar size göstersin bahçede biraz dolaşasınız. Halime, Ferhunde yoldan geldik kızım kalkın da sofra hazırlayın, genç kızların oturup büyük kelamına karıştığı nerede görülmüş haydi."

Meliha yengem kahvelerle içeri girdiğinde annem de bizi odadan dışarıya göndermişti. Odadan dışarıya çıkıp kapıyı kapatınca ne biz ne de Halime ve Ferhunde kapıdan ayrılabilmişti. Hem içeride konuşulanı merak ediyor hemde onların da duymasını istemiyordum. Onlar da aynı şeyi düşünmüş olacak ki bizi burada bırakıp da gidemiyorlardı. Sanki annem de anlamış gibi konuşmuyor içerideki gerginlik kapının dışına kadar taşıyordu.

"Esma hatun, hayırdır, ciğerci kedisi gibi gelmişsin yine?"

Halime'nin sivri dili görünmüştü yine. Güzel hatundu. Ama dili de çok fenaydı. Bizden iki yaş küçüktü, 18 yaşındaydı. Kardeşi Ferhunde'de 17 yaşındaydı. İzdivac için taliplileri olmaya başlamış, bazılarını geri çevirdiklerini işitmiştik.

" Niye gelmeyecekmiş? Bakıyorum da buraya yerleşmişsiniz Halime hatun, ablana güvenip de rehavete kapılmayasın. Anamı duydunuz işinizin başına"

İnsanlara karşı kaba olmaktan nefret ediyordum ama bazen de böyle davranmayı hak etmiyor değillerdi. Onlar arkalarına baka baka giderken ben de Esma'yı ağabeyimin odasına sokmuştum. Masada bulduğum parşömen ve hokkayı uzatıp iskemleye oturttum. Ellerini tutup konuşmaya başladım.

"Esma, kuzum, benim can arkadaşım, gözümün nuru bacım, ne oldu anlat hele. Bizim birbirimizden gizlimiz saklımız mı vardır?"

Hokkayı açıp, kamış kalemi hokkanın içindeki  lıkaya batırıp lüzumu kadar mürekkep aldıktan sonra Esma'nın ağır işlerde çalışmaktan nasırlaşmış eline tutuşturdum. Bana bakarken gözlerinden acı akıyordu. Kirpikleri acıya bulanmış yanaklarından yaş halinde akıyordu.

AŞK I CÜDA Kitap OlacakWhere stories live. Discover now