2. İzdivaca Karar Verdim

3.1K 1.6K 3.3K
                                    

İskender in sözleriyle sofrada sessizlik oldu.

"Bakıyorum da yüzün de güller açıyor Almıla hatun"

Mustafa abimin eşi, Meliha yengemin sözleriyle, yüzümden gülümsemem silindi. İskender'e kız kardeşini vermek istiyordu. Benim her çabamı da boşa çıkarmaya çalışıyor, İskender'i benden uzak tutmak için elinden geleni yapıyordu.

"Huzur içinde yemeğimizi yiyoruz muhabbet ediyoruz neden yüzümüzü asalım bu güzel akşam da?"

"Ayyy!" Annem tartışmayı uzatacağımı anlamış olacak ki, susması için yengemi sofranın altından cimcikledi.
Kızgın bakışlarla yemeğimize geri döndük.

"Afiyet olsun oğlum, çorbayı Almıla kızım yaptı. Çok da güzel yaptı. Herkes çok beğendi ellerine sağlık kızım"

"Afiyet şifa olsun efendim" Ayşe teyzenin iltifatıyla yüzümde tebessüm oluştu.

Ayşe teyze de biliyordu yengemin yaptıklarını. Beni kızı yerine koymuş sevmişti. Yüzüne bakıp gülümsedim. Kafamı kaldırıp İskender'e bakmaya cesaretim yoktu. Ne düşünmüştü hakkımda acaba. Yanımdan yufka alacakmış gibi döndüm ve baktım. Bana bakıyordu. Bakışları değişikti. Her zamankinden farklı, daha yoğun daha anlamlıydı. Bir şey söylemek ister gibiydi. Şimdi konuşan gözleri olmuştu işte. Artık o da benim gibi gözleriyle konuşur olmuştu. Ah bir de ne demek istediğini anlayabilseydim.
Önüme dönüp yemeğe devam ettim.

Herkes dağılmış, sofralar toplanmış, davete gelen son misafirler de gitmişti. Bahçede biz kalmıştık. Annem ve Ayşe teyze kilimin bir köşesinde eşlerinin yanına oturmuş İskender'in yaban diyarlardaki maceralarını hayran hayran dinliyor bir yandan da başarılarını takdir ediyorlardı.

"Güzel kızım hadi Vedat efendiyle bana bol köpüklü kahve yap da karşılıklı içelim." Babamın isteğiyle başımı sallayıp kahve yapmak için eve girdim. Bizim evimiz gibi ahşap olan köşk yılların hatıralarıyla ayakta durmaktaydı. Ahşap beyaz dolapların yer aldığı mutfağın, küçük bir şöminesi ve bembeyaz dantelli perdelerinin asıldığı penceresiyle şirin bir görüntüsü vardı. Yıllardır bu köşke girip çıktığım için kendi evimdeymiş gibi rahat hareketlerle ilerledim. Dolaptan aldığım bakır cezve ve gümüş fincanları, tepsiye dizip bahçedeki ocağın başına gitmek için mutfaktan çıkarken birine çarptım. Tepsi devrilmesin diye uğraşırken kendi dengemi kaybettim. Düşmek üzereyken güçlü kollar tarafından tutuldum. Belimi saran kollar beni geniş göğsüne çekmiş başım göğsüne dayalı bir şekilde duruyorduk. Buram buram burnuma dolan çam ve erkeksi kokusuyla onun İskender olduğunu anlamam zor olmamıştı. Uzun boyu nedeniyle başım göğsünde ellerim de üzerindeki beyaz gömleğe sıkı sıkı tutunmuş masmavi gözlerinin içine bakıyordum. O kadar güzel bakıyordu ki, zaman ve mekan kavramını unutturmuş, kalbim kuş olup avuçlarına konmak üzereydi. Burnum arsızlıkta sınır tanımıyor kendine has kokusunu daha da solumak için göğsüne sürtünüyor, gözlerim onun gerçekliğini anlamak ister gibi gözlerine mühürlenmiş ayrılmak istemiyorlardı.

İskender'in boğazını temizlemesiyle kendime geldim. Kalbim ne kadar ayrılmak istemese de hemen toparlanıp kollarından sıyrıldım. Yere düşen tepsi ve fincanları topladım.

"Dikkat et küçük hanım"
Küçük hanım mı? Tabi ya... Sen ne sandın ki 27 yaşında bir adam o. Tahsilini tamamlamış tabip olmuş memleketine dönmüş sen ise 20 yaşında bir genç kız... Hala at binip koşturan, bahçelerden çiçek toplayan, pembeli çiçekli elbiseler giyen komşunun küçük kızı... Adam seni kadın gibi görecek değil ya, senden etkilenecek değil ya... Kendi kendime söylenerek bahçedeki ateşin başına varmıştım bile.

Köz ateşinde pişirdiğim, bol köpüklü kahveleri dağıtmaya başladım. Sıra İskender'e gelip uzattığımda ilk önce almadı. Niye almıyorsun der gibi yüzüne baktım. Gülümseyerek aldı kahvesini. Yeşimlerimin içine bakıp gülümsedi.

AŞK I CÜDA Kitap OlacakWhere stories live. Discover now