3. Ahmed Kim?

2.8K 1.5K 2.5K
                                    

◽İskender◽

Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atmıştı bugün. Hele düşeceğini anladığımda nasıl incecik beline sarılıp göğsüme yasladığımı anlamamıştım. Uzun sarı saçları beline sardığım kollarıma kadar uzanmış dokunmam için yalvarıyordu. Çenem uzun süredir ayrı kaldığı yuvasını bulmuş gibi başına yaslanmış saçlarından yayılan leylak kokusuyla ciğerlerim bayram etmişti. Başkasına yakalanıp da yanlış anlaşılma olmasın utanmasın diye boğazımı temizlediğimde o kadar tatlıydı ki yanakları al al olmuş, kalbime saplanan ok misali uzun kirpiklerinin altından gözlerime bakıyordu. Yıllar önce bıraktığım küçük kız gitmiş yerine güzeller güzeli bir hatun gelmişti. Ona küçük hanım dememe ise içerlediğinde çattığı yay gibi kaşlarını düzeltmemek için kendimi zor tuttum.

İçim yanıyordu. Kalbim bedenimden çıkmak istiyormuş gibi çırpınıyor sıkışıyordu. Hıçkırık seslerini duydukça ayakta durmak her dakika daha da zorlaşıyordu.

Onu görebilmek için pencerenin önüne geçtim, beni görünce çekildi. Beni görmeye bile tahammül edemiyordu. Haklıydı. Yatağına uzandığını gördüm. Üzerini değiştirmiş, uzun sarı saçları güneşin ışıkları gibi yastığına dağılmıştı. Orada olup da ağlama demek istiyorum. Ağlama sil o göz yaşlarını ahu gözlüm, üzülme diyip saçlarını okşamak, başını göğsüme yaslayıp sakinleştirmek istiyorum.

Hıçkırıklarının dinmesini bekledim. Sabaha kadar penceremin önünden ayrılmayıp uyumasını bekledim. Onu izledim. Ne kadar masum, ne kadar da güzeldi.

İçli içli çektiğin nefesler için ölürdüm. Damla damla akan göz yaşlarına ölürdüm. Hep gül isterdim ahu gözlü hep mutlu ol isterdim. Kırılma, kimse de seni kırmasın isterdim.

Babamın demir ocağına girdiğimde yüzüme vuran alevlerin sıcaklığıyla bocaladım. Çok uzun zaman olmuştu buraya gelmeyeli, elim çekiç, örs tutmayalı. İçinde alevlerin yükseldiği dükkanda demirin demire vururken çıkan metal sesleri, her vuruşta ya Allah nidaları ve tüm bu seslerin gürültünün içinde ara ara muhabbet etmeye çalışan gönlü güzel adamlar. Yıllardır babam ve üç çırağı birlikte ülkenin en gösterişli en keskin kılıçlarını yaparlar, Osmanlı topraklarında yaşayan namanı duyan her yeniçeri babama gelir kılıç alırdı. Bıçakları o kadar keskindi ki kağıdı bile havada kesebilirdi. Alın teriyle kazandığı helal kazancına haramı asla karıştırmazdı. Vedat usta, ekmeğinin peşinde koşan doğru sözlü mert bir adamdı.

"Selamın aleyküm, kolay gele"

"Aleyküm selam, hoş geldin İskender"

"Hoş buldum, sizi gördüm çok daha iyi oldum" Hoş sohbetin ardından üzerimi değiştirip geçtim ocağın başına, vurmaya başladım. Vurdukça içimdeki kırgınlık, kızgınlık geçmeye başladı. Dün geceyi unutmaya başladım.

"Kolay gelsin Vedat Efendi, Aliyar Efendi dükkanı bugün açmamış. Senin haberin var mı? Kumaş sipariş etmişti onları getirdim. Hiç teslim günü böyle yapmazdı."

"Hayr olsun, haberim yok. Bende anahtar olacaktı benim oğlanla birlikte koyun kumaşları ücretini ben vereyim."

Babamın verdiği anahtarla, Aliyar Efendinin dükkanını açtım. Rengarenk kumaşlar, bir birinden farklı desenler, dükkanın tüm raflarını doldurmuştu. Camın önünde duran sedire iğne iplik setleri itinayla dizilmiş Aliyar efendiyi bekliyordu. Yarım kalmış bir kaftan da dikilmeyi bekliyordu.

Dükkanın arka tarafında yer alan bir sandalye ve üstünde rengarenk pullar boncuklar ve iplerle dolu olan sehpanın ise kime ait olduğunu anlamıştım. Başlık işlemeyi çok severdi demek ki hala işliyordu benim parlayan ay'ım. Kendimi sandalyeye dokunmaktan alıkoyamadım. Onun bu sandalyeye oturup ince ince desen nakş ettiği başlıklar o kadar güzel olurdu ki, tüm cihana ünü yayılmıştı. Daha 14 ündeyken işlediği başlıklara saraydan talip çıkmıştı. Yarım kalan tülü alıp kokladım. Buram buram leylak kokusu sinmiş içimi mest etmişti. Dayanamayıp kaftanımın iç cebine attım. Yardım etmek için kumaşlara bakmaya dışarıya çıktım.

AŞK I CÜDA Kitap OlacakWhere stories live. Discover now