"Canavar."

103 5 2
                                    

Gitmek aslında çok basit bir eylemdir. Kafanın içindeki bacaklarına emri verir ve gidersin.

Ama kafanın içindeki kalmak istediği halde gitmek zordur hatta imkansızın tatlarını taşır. Ve ben her geçen gün kendimi şaşırtarak imkansızı başarmıştım. Beni deli gibi ağlatan bu imkânsızlık hiç zafer gibi hissettirmiyordu. Beni seven adamı istiyordum.

Ve ben söylediklerimden sonra bir kez daha imkansızı istiyordum.

Giden benken hele ki söylediklerimden sonra kalan o olmazdı. O da tam tersi yönümde benden uzaklaşırdı.

Gözyaşlarım bir kere daha yanağımı ıslattığında hızla sildim ve düşüncelerimi dağıtabilmek için kafamı iki yana salladım. Saçlarımı kafamın üzerinde at kuyruğu bağladığımda beklemenin gereksiz olduğu kanısına varmıştım. Evet, Asya taburcu olana kadar yanında kalmak istiyordum fakat tüm sevdiklerimiz yanında olacaktı zaten. Ama benim kaçırmak üzere olduğum bir adam vardı. Bu yüzden işimi ne kadar hızlı çözersem onu o kadar çabuk geri kazanabilirdim.

Adımlarımı attım ve gittikçe hızlandırdım. Asya'nın bulunduğu kata geldiğimde Mert'in beklediğini gördüm. Yanına ilerlediğimde beni fark etti ve oturduğu yerden kalktı.

"Sana ne oldu böyle? Sırılsıklam olmuşsun..." Ceketini çıkartıp bana uzatıyordu ki, "Hiç gerek yok Mert, bir daha geri veremezsem üzülürüm."

Kaşlarını çattı ve sorgularcasına bana baktı. "Neden geri veremeyesin?" Dudaklarımı birbirine bastırdığımda sıçtığımın farkındaydım. Tam bir şeyler saçmalamak için dudaklarımı aralamıştım ki koridorun başında gelen Yağız'ı ve dayımı gördüm. "İçeri girsem iyi olacak."

Mert'in cevap vermesini beklemeden Asya'nın odasına girdim.

"Konuşabildiniz mi?" Heyecanlı sesi keyfinin yerinde olduğunu bildirirken onu üzmemek için doğruların keskin kılıcında kaçındım.

"Evet, konuştuk. Sorun yok."

"Sen neden ıslaksın ve neden gözlerin şişmiş?" Kaçmak için kullandığım temel bahanelerden birini dilimin ucuna yuvarladım. "Sen beni boş ver. Kendine bak, kendinle ilgilen. Yeğenime iyi bak. Halası olarak..." Aklıma gelen ile sustum. Asya neye sustuğumu anladı ve buruk bir gülümseme gönderdi.

"Ben sanırım teyze olmak istiyorum." dediğim an kollarını açıp beni çağırdı. Yanına oturup sarıldım ve sırtını sıvazladım. "Tamam boş ver hala olmayı, sen teyze ol. Hem sana teyze olmak daha çok yakışır."

Kafamı salladım ve "Bence de." diye mırıldandım. Kapının önünde konuşma sesleri yükselince Asya'dan ayrıldım ve hızla konuşmaya başladım. "Bana söz vermeni istiyorum."

"Ne sözü?"

"Her zaman ilk önceliğin kendin olacak. Sen ve çocuğun her şeyden daha önemli. Hiçbir şeye üzülmeyeceksin. Merak etmeyeceksin. Söz mü?"

Kafası karışmış yüz ifadesi ile onayladı beni. "Söz."

"Beni de merak etmeyeceksin, söz mü?"

"Nefes sen ne saç-"

"Söz mü Asya?"

"Seninle tanıştığım günden beri sadece bir kere söz verdirdiğini duydum." Bakışlarındaki korku öyle bir raddeye yükseldi ki göz bebekleri tüm maviyi siyaha boyadı. "O da ölmek üzere olduğundaydı..." Fısıltısı çığ gibi düştü omuzlarıma.

"Söz mü?" diye sordum çenem titrerken.

Sadece "Neden?" dedi.

Israrla bir kere daha sordum. "Söz mü?"

İntikam Değişimi (TAMAMLANDI.)Where stories live. Discover now