🖇️Selamlar, nasılsınız? Umarım iyisinizdir:)
🖇️ Geçtiğimiz hafta ve bu hafta o kadar yoğun geçti ki benim için sunumlarım, ödevlerim, raporlarım, ikinci vizelerim, quizlerim derken okulun sonuna yaklaşırken resmen haşatımızı çıkardılar😂 Bu süreçte bölüm yazmakta çok zorlandım, parça parça vakit bulduğumda yazabildim ancak. Nitekim geçen bölümde söylediğim gibi biraz ara vermiş olduk, anlayışla karşıladığınız için teşekkür ederim<3
🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...
🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..
12. Bölüm
Savcılık tıpkı diğer mesleklerde olduğu gibi çok kutsaldı. Birilerine yardımcı olmak, çözemedikleri problemleri çözmelerine yardımcı olmak, kötü olan insanların ceza almasını sağlamak, soruşturma yapmak, suçluyu bulmak gibi birçok tanımı olan bir meslekti. Sırf suçluların cezalarını verebilmek için bu mesleği seçmiştim. Mezun olduğumda çok bocalamıştım. Zaten kafam karmaşıkken avukatlık stajımın ardından savcı olarak atandıktan sonra işler istediğim gibi olmamıştı.
İlk gördüğüm cesedi dün gibi hatırlıyordum. Maktul, genç bir kadındı. 5 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştü. Mesleğe başladığım ilk anda bir kadın cinayetiyle karşılaşmak ülkemizde bu durumun ne kadar vahim olduğunu bana bir kez daha göstermişti. Sonra alışmıştım, gördüğüm cesetler artık beni rahatsız etmemeye başlamıştı. Tehditler almıştım, avukatlarla restleşmiştim ve bugünlere kadar gelmiştim.
Ancak önüme gelen dava ilk defa ilgilendiğim bir konuyla ilgiliydi. Karşımda daha reşit bile olmamış genç bir kız vardı. Hayatını mutlu mesut yaşaması gerekirken, okula gidip arkadaşlarıyla oynaması ve sınavlarına çalışması gerekirken, üniversite için hayaller kurması gerekirken karşımda yaşadıklarının ağırlığı ile iki büklüm bir şekilde oturuyordu.
"Olay ne zaman gerçekleşti?" dedim Dilan'a bakarken. Tuğçe hanım sözlerimi çevirirken Dilan elindeki peçeteyle burnunu silerek anlatmaya başladı. "Sê hefte berê bû Ez ji sûkê diçûm malê.. Paşê Azad hat. Pêşî xwest min bibe malê, min got na, ger birayê min me bibîne dê min bikuje." (3 hafta önceydi. Marketten çıkıp eve gidiyordum. Daha sonra Azad geldi. Önce beni eve götürmek istedi, hayır dedim. Abim bizi görürse beni öldürür.)
Azad diye hitap ettiğine göre ve eve bırakmak için teklif yaptığına göre daha önce tanışıyorlardı. Tahminimi doğrulatmak için konuştum. "Azad ile daha önceden tanışıyor muydunuz?" dediğimde Tuğçe hanım sözlerimi çevirdi. Dilan sorumla birlikte göz ucuyla annesine bakıp bakışlarını yere doğru eğdi. Bu tanışıyoruz demek oluyordu galiba. Çekimser bir şekilde cevap verdi. "Azad yek ji kurên mezin ê eşîra Zamheroglû ye. Ew ji birayên xwe yên din bêtir xuya ye. Hemû keç heyranê wî ne. Me li daweta xwişka te hev dît. (Azad, Zemheroğlu aşiretinin ortanca oğlu. Diğer kardeşlerinden daha ön planda. Bütün kızlar ona hayran burada. Biz ablasının düğününde tanışmıştık.)
Anladığımı belirtircesine başımı salladım. Önümdeki kağıda Azad ile ilgili bilgileri yazarken içim içimi kemirmeye başladı. 3 hafta önceden bahsediyordu, eğer hiçbir şekilde korunmadılarsa hamile kalma ihtimali vardı. Bu işin en kötü kısmıydı ne yazık ki, ancak ilk önce olayı ayrıntısıyla anlatması gerekiyordu. Sonra zaten ayrıntılı bir şekilde muayene edilmesi için hastaneye sevkini isteyecektim. Derin bir nefes alarak konuştum. En zor kısım şimdi geliyordu. "O gün orada ne olduğunu bize anlatman gerekiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Yıllar| Asker & Savcı
General FictionGeçen yıllar yaşanılan her şeyi unutturur muydu? Akan giden zaman, aradan geçen onca gün birbirini seven iki kişinin içindeki aşkı bitirir miydi? Ya iki taraftan biri mezara girse, hiç kavuşamayacağını bile bile bir insan bir insanı sevmeye, bekle...