🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...
🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın...
18.Bölüm
Gün ağarırken...
Devrim Akyol'un anlatımından,
Umut etmek, insanın yaşaması için gerekli olan duygulardan biriydi benim için. Umut olmayınca, bir şeylerin olacağına olan inancında yitip gidiyordu. Buraya geldiğim ilk andan beri umudumu yitirmemeye çalışmıştım, umudumu korumaya çalışmıştım. Abimde, Pamir'de ne olursa olsun beni bulur demiştim ama saatler ilerledikçe benimde bu düşüncem azalmıştı, umudum yitip gitmeye başlamıştı.
Bu adamın ne kadar planlı olduğunu, işini titizlikle yaptığını biliyordum. Bunca zaman kaç cinayet işlemişti ve hepsinin üstü örtülmüştü. O köpek o bahçeye girmeseydi belki de bu hiç ortaya çıkmayacaktı. Muhtemelen ben öldürülsem de kimin yaptığı ortaya çıkmayacaktı çünkü her şeyi kitabına uyduruyordu.
Uykuya direnememiş gözlerimi kapatmıştım. Ellerim, ayaklarım, bacaklarım, boynum hareketsizliğimden dolayı kaskatı kesilip uyuşmuştu. İçimdeki korku git gide büyümüştü. Bazı şeylerin detaylarını bilmeyince insan daha rahat oluyordu ama ben artık karşımdaki adamın nasıl bir katil olduğunu en ince ayrıntısıyla öğrenmiştim ve korkmadan duramıyordum. Eğer beni bulamazlarsa benimde sonum diğer öldürülen kadınlar gibi olacaktı.
Kapı gıcırtıyla açılırken gözlerim duyduğum sesle birlikte anında açıldı. Tankut denilen adam içeri girerken konuştu. "Kusura bakmayın savcım, sizi de uyandırdım." dedikten sonra içeri tam olarak girip karşıma dikildi. "Ama artık işimizi halletmemiz gerekiyor." dediğinde kalbim telaşla çırpınmaya başladı. "Yanlış anlama, seni misafir etmek büyük bir zevk ama malum. Benimde yapmam gereken başka işler var." dediğinde içimden bir şeyler akıp gitti.
Bu adam gerçekten hastaydı. Hangi katil öldüreceği kişiye bunu söylerdi ki?
"Yapma." dedim korku dolu bir sesle. Tankut dudaklarını birbirine bastırıp başını iki yana salladı. "Yapabileceğim bir şey söyle savcı, imkansız şeyler istiyorsun." dediğinde büyükçe yutkundum. Tankut ise derin bir nefes alarak konuştu. "O zaman şöyle yapalım. Nasıl ölmek istersin, sana bir ayrıcalık yapalım." dediğinde nutkum tutuldu. Bir insan nasıl öleceğini daha önceden nasıl karar verirdi ya da ölüm şekline nasıl karar verirdi?
"Kimse ölmeyi hak etmez, bende ölmek istemiyorum." dedim gözlerine bakarken. Tankut derin bir nefes alarak başını sağa doğru eğerken mırıldandı. "Anlaşıldı, sana sormamam gerekiyordu. Ben kafamda karar veririm, sana da sürpriz olur." dediğinde ürperdim. Ben ölmek istemiyordum ki.
"Ben tuvalete gitmek istiyorum." dedim kendimden emin bir sesle. Belki kaçacak bir yer bulurdum, bir şeyler yapardım. Yapmam gerekiyordu, buradan kurtulmam gerekiyordu. Göz göre göre ölümümü bekleyemezdim, karşımdaki adam çok ciddiydi ve ben ölmek istemiyordum. Tankut saniyelik olarak düşündükten sonra başını salladı olumlu manada. "Tamam gidelim, kötü bir ev sahibi olabilirim ama buna izin veriyorum."
Yavaşça önümde eğilip ayak bileklerimdeki ipi çözdükten sonra arkama geçerek elimdeki ipleri de çözdü. Kolumdan tutarak beni ayağa kaldırdığında elimi bileğime götürerek ovuşturdum. Bunca saat bağlı durmaktan ipin izi geçmişti. Kolumdan tutarak beni odadan çıkartırken dikkatlice etrafıma baktım. Karanlık bir koridordu burası, birkaç tane daha oda vardı gördüğüm kadarıyla ve oldukça basık bir yerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Yıllar| Asker & Savcı
General FictionGeçen yıllar yaşanılan her şeyi unutturur muydu? Akan giden zaman, aradan geçen onca gün birbirini seven iki kişinin içindeki aşkı bitirir miydi? Ya iki taraftan biri mezara girse, hiç kavuşamayacağını bile bile bir insan bir insanı sevmeye, bekle...