🖇️ Herkese selamlar, nasılsınız?
🖇️ 5 günde 9 sınava girip sağ çıkarak bölümü tamamladım. Umarım beğendiniz bir bölüm olur, keyifli okumalar dilerim...
Bir teknik aksaklık olmuş arkadaşlar, bazı arkadaşların yorumlarından sonra eksik bir yer olduğunu fark ederek tekrar düzenledim bölümü, hızlı bir şekilde yükleyeyim diye buraya kopyalarken tekrar okumamıştım, paragraf silinmiş🤦♀️ (Pamir ve Devrim'in sonlara doğru olan sahnelerinde...)
38. Bölüm
Yazarın anlatımından,
Pamir önündeki dosyaları imzalayıp onu bekleyen ere teslim ettikten sonra sırtını sandalyesine yasladı. Eliyle başına masaj yaptı bir süre. Başı ağrıyordu düşünmekten. Bir süredir bu böyleydi. Devrimle konuşmadığı bir haftada, şimdi. Düşünmeden duramıyordu. Hala sinirliydi, hala öfkeliydi. Anlıyordu. Bir abiye, bir babaya bu tarz meseleleri açmak sıkıntıydı, Burçe çekinmişti. Okuldan biri olsa bu kadar abartmazdı ama tanıdığı biri, sürekli yan yana olduğu biri olduğu için canı sıkılıyordu.
Dahası içinde büyük bir pişmanlık duygusu oluşmuştu. Hele de Devrim’in ona karşı aldığı tavrı net bir biçimde hissetmek canını daha da sıkmıştı. Evet konuşuyordu ama bakışları aynı onun bir haftadır yaptığı gibi soğuktu. Bugün sabah onu yanında göremediğinde onun nasıl hissettiğini de anlamış olmuştu. Zaten Devrim günlerce ona düşüncelerini, neyi neden yaptığını anlatmaya çalışmıştı ama Pamir bunu dinlemek istememişti.
Şimdi yine büyük bir korkuyla sınanmıştı. İnsanın elinin kolunun bağlı olması, sevdiği kadın gözlerinin önünde ölüme giderken öylece arkasından bakmak, onu bir daha görememe düşüncesi bir çaresizlik olup kalbine oturmuştu. Sonra kıza söylediği söz aklına gelmişti. “Belki sana bakmak içimden gelmiyordur.” O an aklına geldiğinde içinden bir şeylerin kopmasına engel olamamıştı. Bunu söylerken hiç zorlanmamıştı ama bunun bir dua gibi kabul olacağını, onun yüzüne belki de hasret olacağı düşüncesi yüreğini ağzına getirmişti.
İçinden binlerce kez tövbe etmiş, söylediği o sözlerin ağırlığı altında ezilmişti. Devrim’i bulduğu an özür dilemeyi aklına koymuştu. Sinirinden söylediği şeylerin nasıl bir yıkıma yol açtığını anlamamıştı ama dün geceden itibaren Devrim’in söyledikleriyle, davranışlarıyla nasıl kırıldığını anlamıştı. İlk önce haklıyken şimdi yaptıklarıyla haksız olduğunu kavramıştı.
Oturduğu yerden kalkarak odasından çıktı. Hızlı adımlarla dışarı doğru yürümeye başladı. Timinin bahçede olduğunu biliyordu, o yüzden adımlarını onların oturduğu banka doğru atmaya devam etti. Arkaları dönük bir şekilde oturdukları için Pamir’i görmüyorlardı. Tabii bu Pamir’in işine gelirdi.
Onlara doğru yaklaşırken gözleri direkt olarak Batuhan’ı buldu. Yüzünde küçük bir gülümseme vardı ama mutluluktan uzak bir gülümsemeydi. O da Pamir’den farksız değildi. Pamir’i gördükçe, karşısında durdukça utanıyordu. Mahcubiyet duygusunu iliklerine kadar yaşıyordu. Keza abisi gibi gördüğü adamı kaybetmekte koymuştu ama bunu kendi yaptığı için sesini çıkaramıyordu.
"Batuhan!" Sert bir şekilde seslendi Pamir, Batuhan'a bakarak. Batuhan duyduğu tahammülsüz sesle anında oturduğu yerden kalkarken bakışları aynı sesi kadar sert bakışlarla ona bakan komutanıyla buluştu. "Emredin komutanım!" diye hazır ola geçerken timin diğer üyeleri de saygılarından ötürü ayağa kalkmışlardı. Aynı zamanda hepsi şaşkındı. Çünkü Pamir, ilk defa Batuhan’ın adını ağzına alıyordu uzun süre sonra.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan Yıllar| Asker & Savcı
General FictionGeçen yıllar yaşanılan her şeyi unutturur muydu? Akan giden zaman, aradan geçen onca gün birbirini seven iki kişinin içindeki aşkı bitirir miydi? Ya iki taraftan biri mezara girse, hiç kavuşamayacağını bile bile bir insan bir insanı sevmeye, bekle...