İşte Hayat Sen Bu Kadar Acımasızsın!

26.5K 1.3K 110
                                    

Selim'in ağzından;

"Pardon ama... Sen kime canım dedin bilader?" dedi yanılmıyorsam. Defne'nin abisinin sesiydi, yani Anıl'ın sesi. Bir bu eksikti zaten. Yavaşça arkama döndüm. Derin bir nefes verdim. Şaka maka bir de kızın abisi. Dayak yemekten korkmuyorum tabii ki ama herkesin içinde olması hiç iyi olmazdı. Bir de o kadar tembihlemişti beni, sevgili olma diye. Ne yapacağım şimdi? Burak'ı anlatsam bu sefer arada Defne kaynar.

Anıl hızlı adımlarla bana geldi. Burak'ı görebiliyordum, kapının önünde bizi izliyordu. Ben senin o gözlerini... Neyse. Bir anda önüme geçip yakalarımdan tuttu;

"Bir daha desene! Ne dedin sen?" diye bağırıyordu. Tamam anlıyorum sinirli ama ne diyeceğimi şu an ben de çok merak ediyordum açıkçası.

"Olayı tamamen yanlış anladın." dedim sakin olmaya çalışıyordum.

"Kardeşim lan o benim!" diye bağırdı beni sarsarak. Defne koşarak geldi ve yakalarımda olan abisinin ellerini tutup benden ayırmaya çalışırken;

"Abi ne yapıyorsun? Bıraksana çocuğu!"
dedi. Anıl o kadar sinirliydi ki. Belki de şu an son saniyelerimi yaşıyor bile olabilirdim. Sol elini yakamdan çekip Defne'yi ittirdi;

"Sen karışma Defne!" dedi ve Defne bir anda sendeleyerek yere düşüp kafasını kaldırım taşına çarptı. Ama kalkmamıştı bir sorun var gibiydi. Gözlerini yavaş hareketlerle açıp kapatıyordu ve gözlerini kapattı.

"Şimdi gelelim sana..." dedi tekrar yakalarımdan tutarken. Defne'yi görmemişti bile. O an o kadar çok sinirlendim ki... Burak'a baktım göz ucuyla, daha sonra gözlerimin önünde yavaş yavaş ölen kardeşim geldi aklıma. Burak koşarak Defne'nin yanına geliyordu. O sırada sinirle iki elimle Anıl'ın yakasını tuttum.

"Nasıl ittirirsin lan kızı?" dedim ve sert bir yumruk attım. O şu an afallıyorken ben Defne'nin yanına gidip diz çöktüm. Burak da gelmişti.

"Defne uyan!" dedim. Bütün okul durmuş film izler gibi bizi izliyorlardı. Defne'nin yanağına hafif tokatlar atarak uyandırmaya çalışıyordum. Ama bir türlü uyanmıyordu. "Defne! Defne kendine gel!" Kafası kaldırım taşının üstündeydi, kafasını yukarıda tutmaya çalışıcaktım ki elimde bir ıslaklık farkettim. "Kan bu." diyip Defne'yi kucağıma almaya çalışırken, Anıl kendisine gelmiş olsa gerek;

"Kardeşim? Defne!" dedi ve koşarak yanımıza geldi. Defne'yi kucağıma aldım hastaneye götürmeliydim. Arabama götürdüm kapıyı Atakan açmıştı, arka koltuğa yatırdım. Kapıyı tam kapatacakken Burak da geldi.

"Ben de geliyorum." dedi, bir an duraksadım her şey bunun yüzünden oluyor bir de yüzsüzmüş gibi gelip hastaneye gitmek istiyor.

"Defol git!" dedim. Şoför koltuğuna tam geçecekken Anıl Defne'nin önündeki koltuğa oturmuş beni bekliyordu. Bu haline şaşırsam da sonuçta abisi diyerekten arabayı hızlıca hastaneye sürdüm. Anıl ikide bir arkasına bakıyordu. Ben de dikiz aynasından kontrol ediyordum. Yaklaşık on dakikanın ardından hastaneye varmıştık. Hemen arabadan inip Defne'nin kapısını açtım. Arabadan kucaklayarak indirdim. Hastaneye girdiğimde hemşirelerden biri koşarak gelirken sağ tarafta duran boş sedyenin üstüne yatırdım. Hemşire gelip baktı.

"Nesi var?"

"Düşüp kafasını kaldırım taşına çarptı."

"Beyin kanaması olabilir." diyip sedyenin ucundan tutarak koridorda ilerledi. O sırada koridorun karşısından doktor kıyafetiyle bir adam bize doğru hızlı adımlarla geldiğinde;

"Bak doktor! Bu kız biraz önce yanlışlıkla kafasını taşa çarptı. Ve bu kız iyi olmazsa sen hiç iyi olmazsın. Bilmem anlatabiliyor muyum?"
dedim bağırarak. Zaten sinirliydim. Kız benim yüzümden orada yatıyordu.

"Elimden geldiğince yardım etmeye çalışacağım." diyip cebindeki ışığı aldı ve Defne'nin gözlerine tutarak baktı. "Beyin kanaması olabilir arkadaslar. Hemen Emar görüntülerinin çekilip elimde olmasını istiyorum. Ayrıca diğer hemşirelere söyle. Ameliyathaneyi hazır etsinler." dediğinde hemşire sedyenin üstünde yatan Defne'yle birlikte gitti. Doktor da koridorda gözden kaybolduğunda yere dizlerimin üstüne çöktüm. Şu an ağlasam yeriydi. Yaklaşık 10 dakika sonra doktor yanımıza gelirken ayağa kalktım;

"Defne iyi mi?"

"Defne Hanımın Emarından aldığım görüntülere göre beyin kanaması mevcut. Şu an ameliyathaneye alacağız." diyip yanımızdan geçip gitmişti.

4 saat sonra;

"Niye hâlâ çıkmıyorlar?" diye bağırdı Anıl. Bense ameliyathanenin kapısına yaslanıp yere çökmüştüm, ayağa kalktım.

"Bilmiyorum, lanet olsun ki bilmiyorum!" diye bağırdım ve yumruğumu duvara geçirdim. Kanıyordu. Ama kalbim kadar değildi. Vicdan azabı mı çekiyordum, yoksa kalp ağrısı mı bilmiyorum.

"Bunlar benim yüzümden oldu." dedi kendini suçluyordu. Zaten suçlu da oydu. Ağlıyordu. Annesi ve babası hastanede olmadıklarına göre haberi yoktu belki de. Ortalık sessizliğe bürünmüştü, taa ki doktor ameliyathaneden çıkıp ;

"Durumu iyi. Hastanız hayati tehlikeyi atlattı. Kanamayı durdurduk. Fakat ilk 24 saat gözlem altında tutulacak." demişti. Şimdi durumu iyi miydi yani? O an çok sevinmiştim. Kardeşim gibi beni ortada bırakıp öylece gitmemişti.

"Yalnız bir sorun olabilir. Bu tür kaza sonralarında travma oluşabiliyor. Yani hafıza kaybı olabilir."

"Ne? Peki hatırlayacak mı doktor?"

"Bu hatırlama işlemi uzun olabilir. Belki 1 ay belki de 1 yıl. Ama geçici merak etmeyin." dedi ve gitti. Nasıl yani bildiğin hafızasında eksikler mi olacak şimdi bu kızın? Beni hatırlıyor muydu acaba? Ameliyathanenin kapısını açıp içeri girdim. Defne'ye bir sürü kablo bağlanmış kafasına ve vücuduna. O sırada bir hemşire;

"Beyefendi? Buraya giremezsiniz." dedi beni çıkarmaya çalışıyordu.

"Bırak beni!" diyerek yanından geçip Defne'nin yanına gittim. Ellerini tuttum, evet ellerini tuttum. Abisi görse umurumda olmaz. Şu an Defne'nin hayatı söz konusuydu. "Hadi be kızım! Sana burda yatmak yakışmıyor. Nerde o senin asabiliğin? Sen cesur ve güçlüsün. Bunu atlatabilirsin." dedim ve görevliler gelip kollarımdan tutup beni dışarı çıkarmışlardı. Yanılmıyorsam Defne'yi de o sırada yoğun bakıma almışlardı. Defne'nin yattığı yoğun bakım odasının önünde bekliyordum. Zaten tek bekleyen de ben değildim. Abisi de vardı. Aramız düzelmişti sanırım ama konuşmuyorduk.

24 saat sonra;

Herkes dört gözle Defne'nin uyanmasını bekliyordu. Annesi ve babası da buradaydı. Muhtemelen Beril de yoldadır.

Defne gözlerini araladı kendine gelmeye çalışıyordu. Bütün dikkatimizi Defne'de toplamıştık. Belki de Defne'nin ne diyeceğine odaklanmıştık. Gözlerini açıp etrafa bakındı. İlk önce abisini gördü;

"Abi?" dedi. Anıl yanına gidip oturdu.

"Burdayım abim!" dedi ve ardından tekrar odaya göz gezdirdi, bana baktı uzunca. Bu bakışlarına anlam verememiştim ve abisine bakıp;

"Bu kim?" diye sordu. O an üstümden kamyon mu geçti desem yoksa yük dolu tır mı geçti desem bilemiyorum ama kendimi kötü hissetmeme yetti de arttı bile. Kalbim göğüs kafesimden çıkacakmışçasına hızlı hızlı atıyordu. Ağzım aralanmış, ne diyeceğimi ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Dünyanın adaletine bak. Abisini hatırlıyor ama onu kızdıran bazen de şaşırtan adamı hatırlamıyordu. İşte hayat sen bu kadar acımasızsın...

.....

Arkadaşlar yeni bölüm geldi. İyi okumalar.

-Votecikleri vermeyi unutmayın-
:)

PSİKOPAT LİSELİ 1!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin