Garsonluğunu Bil!!

23K 1K 47
                                    

"Bak Selim açıklayabilirim. Olay görüldüğü gibi değil!" dedim ama beni dinlemiyordu. Berk'e sinirle bakmaya devam ediyordu.

"Nasıl değil Defne?" diye sordu.  Açıklayacağım ama fırsat vermiyor ki.

"Gezmeye gelmiş."

"Senin odana mı?" diye sorunca verecek cevabı bulamamıştım. Sinirle Berk'e vurdu; "Başka kız bulamadın da benim sevgilimi mi buldun?" diye ard arda vurmaya devam etmişti. Daha sonra vurmayı bırakıp Berk'i yerden aldı ve beraber kapıya doğru çıktılar ve; "Sen Defne Arar... Bu yanlışı yapmayacaktın!" diyip odamdan çıkıp gittiler. Kızmıştı işte bana, konuşmayacaktı. Tam salona geçeceğim esnada kapı çaldı;

"Selim söyleyeceğini söyledin zaten daha ne istiyorsun?" dedim ve kapıyı açtığımda Beril'i gördüm. Beril hemen içeri geçip salondaki koltuğun birine oturdu ben de kapıyı kapatıp Beril'in karşısına gidip oturdum.

"Selim Kuzey'i de alıp bir yere gittiler. Yanında da Berk vardı. Neler oluyor?" diye sordu endişeli sesiyle.

"Berk'i benim gardrobumun içinde görünce gerisini görmüşsün zaten." dedim gözlerini kısmış bana bakıyordu. Bu bakış hiç hayra alamet değildir.

"Haklı! Çocuk dibine kadar haklı! Az bile yapmış." dedi. Beril de Selim'den yanaydı. "Bir dakika ya... Berk niye senin odandaydı ki?" diye sordu. Şüpheci gözlerle baktığını görünce;

"Saçmalama!" dedim ayağa kalkarak.

"Tamam sakin. Sustum." dedi ve eliyle ağzını fermuar işareti yapıp arkasına yaslandı;

"Niye odamdaydı bilmiyorum. Selim sormaya fırsat vermedi ki."  dedim ve tekrar koltuğa oturdum o da öne dogru eğilip;

"Kusura bakma Defne'cim ama burada Selim haklı yani." diyince bende iyice bir sinirlenme oldu. Bütün alevler kafama fışkırınca önümdeki sehpanın üstüne ne var ne yok hepsini elimin tersiyle ittim. Ellerimi saçlarımın arasına soktum ve sakinleşmeye çalıştım. Derin derin nefes almaya çalışırken Beril tekrar konuşmuştu;

"Öfkeni kontrol etmen lazım. Tedavi olmalısın." dedi dalga geçercesine. Susuyordum çünkü eğer bağırırsam kalbini kıracağımı biliyordum.

"Selimle nasıl barışmayı düşünüyorsun?" diye sordu.

"Bilmiyorum. Bakacağız artık."  dedim ve Beril ayağa kalkıp;

"Akşam yemeğine son bir saat kaldı." dedi ve gitti. Ben de kalkıp  gardrobumdan birkaç elbise baktım. Üstüme beyaz tişört altına siyah dar paça bir pantalon leopar deseninde bir yelek ve son olarak bilekte biten topuklu ayakkabıyı giyince odamdan çıktım. Son yarım saatim kalmıştı. Beril'i arayıp;

"Akşam yemek yiyeceğimiz mekanın adı ne?" diye sordum. Bir mekan ismi söyleyince anlamamıştım.

"Allah aşkına Beril vazgeçtim katını söyle!" dedim.

"2. kat neden bu kadar erken gidiyorsun ki?"

"Yok birşey."

"Neden bu kadar erken gidiyorsun diye sordum!" dediğinde hemen telefonu suratına kapatmıştım. Cevap verme gibi bir zorunluluğum yoktu, iyi kızdı seviyordum ama bana karşı ses yükseltilmesine karşıyım. Kapıyı çekip asansöre bindim ve 2. kata indim. Gidip lokantanın sahibiyle konuştum neyseki İngilizce biliyorlarmış iyi bari. Patrondan sadece 3 saatliğine garson olmamı istemiştim. Kabul ettiklerinde üstüme önlüğü giyip mutfağa daldım. Evet sıra geldi şeflere yardım etmeye. Birçok yemeği yapmalarına yardım etmiştim. Daha sonra şef ablanın biri kafasındaki şapkayı çıkartarak bana takmıştı. Ben de tam dışarı çıkacaktım ki Selim, Beril ve Kuzey'i bir masaya otururlarken gördüm. Başımı hafif öne doğru eğip ortalarda gezinmeye başladım. Eninde sonunda garson çağıracaklardı. Selim seslenerek;

"Excuse me!" diyince ilk bir durdum bana diyordu. Kafamı öne eğerek yanlarına gittim. Menüye bakıyorlardı;

"What do you want?" diye sordum. 'Yani ne istemiştiniz?' diye.

"I want you to fill in the table." dedi menüyü kapatıp masaya koyarken. 'Yani masayı doldurmanızı istiyorum.' demişti.

"İmmediately! (hemen)" dedim onlara bakmadan. Arkamı dönüp mutfağa ilerlerken arkamdan geğlgüsesleri geliyordu, eğleniyorlardı hem de bensiz. Şeytan diyor ki al yemeği kafasından aşağıya dök Selim'in. Ama şeytan diyor ben değil.

Yemekleri mutfaktan alıp masaya koymaya başladım. Beni tınlamıyordu şu an hiçkimse. Hatta görmüyorlardıdu bile. Birşeye gülüyorlardı. Beril beni farkedince öksürmeye başladı. Gözlerimi pörtletmiş ona bakıyordum umarım açık vermezdi. Çünkü bunu ben söylemeliydim. Kuzey;

"İyi misin?" diye sordu Beril'e endişeyle. Ben de Selim'in arkasına geçmiş 'sakın söyleme' diye işaret ettiğimde Beril;

"Yok. Hayır birşey olmadı. İyiyim." dedi ve önündeki bardaktaki suyu içince Selim'in hemen yanına geçip;

"Afiyet olsun!" dedim. O da refleks olarak;

"Teşekkürler!" dedi bana bakmadan. Ben de istemsizce gülümsedim. Daha sonra kaşlarını çatınca jetonun düştüğünü farketmiştim. Ciddi haline geri dönerek kafasını kaldırıp bana baktı ve tek kaşını kaldırıp;

"Ne yapıyorsun sen?" diye sordu.

"Kendimi affettirmeye çalışıyorum diyelim!" dedim ve sinsice gülümsedi. Niye gülümsedi ki barıştık mı acaba? Bu kadar çabuk barışamaz ya... Eğer Selim'den bahsediyorsak bu biraz zor ve uzak bir ihtimal.

"Bir bardak su getir!" dedi bir anda. Emir verilmekten hiç hoşlanmayan ben Selim'in bu cümlesine kibarca;

"Önünüzde var." diye cevaplamıştım. Ama kibarca demiştim. Önündeki bardağa bakıp elinin tersiyle ittirince bardak yere düşmüştü.

"Su getir!" dedi. Bu yaptığına her ne kadar sinirlensem de sakin kalmaya çalışıyordum. Sinirden gözlerimi kapatıp derin derin nefes almaya başladım. "Sana diyorum!" dedi gözlerimi açtım ve hafif gülümsemeye çalışarak;

"Tabiki." dedim ve mutfağa gidip bir bardak su getirdim. Şu an Berk'e olan sinirini benden çıkarıyordu ama benim amacım barışmak. Sakin kalmalıyım. Suyu içti ve bir yudum aldıktan sonra yüzünü buruşturarak bana baktı;

"Vazgeçtim şarap getir." diyince bende şarteller attı devreler yandı. Şarap nedir ya? Oturup doğru düzgün önündeki yemeklerden yesene.

"Ne şarabı ya?"

"Garsonsun unutma... Garsonluğunu bil!" dedi ve sinirden kalbim olması gerektiğinden fazla hızlı atıyordu. Derin derin nefesler alıp veriyordum. Kuzeyle Beril ise tedirgin gözlerle bana bakıyorlardı.

"Peki." dedim bu 'peki'yi umarım anlamıştır çünkü o peki cümlesinin içine bütün küfürlerimi sığdırmıştım. Gidip mutfaktan şarap ve bardak alıp bardağa doldurdum. Alıp onu kafaya dikti. Sakindim. Birşey demeyecektim.

"Aferin." diyince gel de sinirlenme. Ben de şarabın ağzını yavaşça açtım ve kafasından aşağıya döktüm. Sinirlenmişti. Ama benden fazla sinirlendiğini sanmam. Şu an kendimi pimi çekilmiş bir bomba gibi hissediyordum. Selim gözlerini kapatıp eliyle masanın örtüsüne tutundu ve ayağa kalktı. Gözlerini öfkeyle açıp bir anda masayı dağıttı neye uğradığımı şaşırmıştım. İşte bunu beklemiyordum. Fazla sinirlendirdim sanırım...

......

Vote ve yorumları görelimmmmmmm......

PSİKOPAT LİSELİ 1!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin