32. BÖLÜM

248K 4.6K 446
                                    

Aslan şöminenin önünde oturmuş, yanmakta olan ateşe bakıyordu. Özlemişti... Ona öfkeyle bakan o yemyeşil gözleri özlemişti. Neredeyse üç haftadır ona birçok hissi bir arada yaşatan o bakışları görmemişti. Havuz başındaki o hadiseden sonra yurt dışına gitmiş ve daha birkaç gün önce dönmüştü. Fakat... Yurt dışında da olsa Eylül'ün can sıkıcı haberleri kulağına gelmişti. O olaydan sonra Emre'yle ayrılmadıkları gibi bir de aynı evde kalmaya başlamışlardı. Emre'nin bu sefer gerçekten de çok ciddi düşündüğü her halinden belli oluyordu.

Aslan keyifsiz bir şekilde yüzünü buruşturdu. Kıskanıyordu, hem de deliler gibi. Emre'nin mutlu olmasını kesinlikle istemiyordu. Aynı şekilde Eylül'e sahip olmasını da...

İçkisinden bir yudum aldıktan sonra başını koltuğa dayayıp düşünmeye başladı... Eylül'ün havuzdan çıkarkenki o baştan çıkarıcı halini, ıslak saçlarının göğüslerinin üzerine dökülüşünü, dolgun kalçalarını, incecik belini ve insanın başını döndüren o yemyeşil gözlerini... Viskinin tamamını kafasına diktikten sonra bardağı hiddetle ateşe fırlattı...

Son bir hamlesi kalmıştı. Eğer ondan sonra da amacına ulaşamazsa vazgeçecekti. Ama bu sefer başaracağından emindi. Eylül arkasına bile bakmadan o çok sevdiği şirketten ve tabii ki Emre'den kaçıp gidecekti. Ve işte o zaman... Oturduğu yerde keyifle gülümsedi. Kalbi kırık güzel bir kadını avutmaya çalışmak ona büyük bir haz verecekti. Az kalmıştı, çok az...

***

Murat, Eylül'le yaptığı konuşmadan sonra arabasına bindi ve hemen Sıla'yı aradı. Telefon birkaç kez çalıp açıldıktan sonra Sıla'nın oldukça yorgun gelen sesini duydu.

"Sıla iyi misin? Sesin çok bitkin geliyor."

"İyiyim. Merak etme. Sadece bugün çok işim vardı ve biraz yoruldum."

Murat, Sıla'nın kendisini bu kadar çok yormasına içten içe kızarken, "Hala atölyede misin?" diye sordu.

"Evet, az bir işim kaldı. Bitirip hemen çıkacağım."

"Tamam o zaman, birazdan yanındayım..."

Murat telefonu kapattıktan sonra söylene söylene arabasını sürmeye başladı. Sıla'nın kendini bu kadar çok yorması hoşuna gitmiyordu. Atölyeye vardıktan sonra hızla içeri girdi. Her zamanki gibi tüm çalışanlar gitmişti ama Sıla hala içeride kendisini paralamakla meşguldü. Odadan içeri girdiğinde Sıla'yı çizim yaptığı masanın önünde buldu. Onu görünce yaptığı işten başını kaldırmış ve yorgun bir şekilde gülümsemişti.

"Hoş geldin..."

Murat kızgın bir ifade takınmaya çalışarak, "Hoş geldim ama pek hoş görmedim," dedi. "Çalışanların bile çıkmışken sen hala oturmuş çalışıyorsun. Şu yüzünün haline bak, o kadar yorgun görünüyorsun ki"

Sıla oturduğu yerden kalkarken, "Haklısın," dedi. "Ama yetiştirmem gereken işler var. İki hafta Paris'e gitmem ister istemez işlerimi aksattı."

Murat, Sıla'yı göğsüne çekerek ona sımsıkı sarıldı. Bir yandan da o çok sevdiği upuzun saçları okşuyordu. "Kendini bu kadar çok yıpratmanı istemiyorum. Eminim ki şu saate kadar doğru düzgün bir şey de yememişsindir."

Sıla sevdiği adamın kokusuyla kendinden geçmiş bir haldeydi. Duyduğu sözler üzerine kafasını sallayarak, "Lütfen bana yemekten bahsetme," dedi.

Murat, "Bugün sabah yine kötü müydün?" diye sordu endişeli bir sesle. Sıla'nın olumlu yanıt verdiğini duyunca, "Doktorun önerilerini uyguluyor musun peki?" diye sordu.

"Uyguluyorum ama hatırlarsan doktor bulantıların 14. haftaya kadar sürebileceğini söylemişti. Yani ne yaparsam yapayım galiba bir süre bu duruma katlanmak zorundayım. Ama beni sadece bulantılar değil hissettiğim aşırı yorgunluk da yıpratıyor. Kendimi o kadar bitkin ve uykulu hissediyorum ki."

Aşkın Dayanılmaz ÇekiciliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin