39. BÖLÜM

365K 8.4K 974
                                    

Şarkı: Pavarotti - Caruso

"Dipsiz bir kuyunun içindeyim. Her yer kapkaranlık. Bu karanlıktan çıkmaya çalışıyorum ama başaramıyorum. Nefes alamıyorum. Yavaş yavaş ölüyorum..."

Eylül kalemi bıraktıktan sonra elindeki defteri başucu komodininin üzerine bıraktı. Yatağa uzanıp yorganın altına girerek gözlerini kapattı.

"Günlerce, aylarca hiç uyanmadan uyumak istiyorum. Hiçbir şey hatırlamak istemiyorum. Bu berbat acıdan kurtulmak istiyorum. Allahım ne olur yardım et..."

Her ne kadar uyumak için çabalasa da Emre'nin hayali gözlerinin önünden hiç gitmiyordu. Onu düşündükçe, özledikçe öfkeleniyor, bu kadar gurursuz olduğu için kendinden nefret ediyordu.

Eve kapanmasının üzerinden iki gün geçmişti. Bu iki gün boyunca kimseyle görüşmemiş, kendini herkesten ve her şeyden tecrit etmişti. Bunun yanı sıra doğru düzgün bir şey yememiş, iyice sararıp solmuştu. Tek yaptığı şey bol bol uyumak, "The Wall" izleyip iyice dibe vurmak, ağlayıp sızlanmak olmuştu.

Saçlarını kestiği o geceden sonra kendini görmemek için tüm aynaları kırmış, ortalığın altını üstüne getirmişti. Ama ne yaparsa yapsın beynini kemiren aşk virüsünden kurtulamamıştı. Bu virüs kalbini, ruhunu, tüm benliğini kemiriyor, nefes alamamasına sebep oluyordu. Aşk acısı denen şey insanı bu kadar yerle bir edebilir miydi?

Üç gün daha... Acı ve gözyaşı içinde üç koca gün daha geçmişti. Eylül her sabah olduğu gibi yeni bir güne başlamak istemese de uyanmıştı. Her ne kadar gözlerini kapatıp tekrar uyumaya çalışsa da olmamış, yine tüm düşünceler kafasında cirit atmaya başlamıştı. Bir süre yattığı yerde düşündükten sonra yavaş yavaş doğrularak yeni bir berbat güne merhaba dedi. Banyoya girip yüzünü yıkadıktan sonra bir süre boş boş evin içinde gezindi. Buzdolabını açtı, hiçbir şey yoktu, geri kapattı. Tezgahın üzerindeki mısır gevreğinden bir avuç alarak salona gitti ve telefonunu alarak gelen mesajlara baktı.

"Eylül, her ne kadar üzerine gelmek istemesem de seni çok merak ediyorum. Lütfen ara..."

Eylül Sıla'nın mesajını okuduktan sonra Damla'nınkini okumaya başladı.

"Bugün oraya geleceğim. Hele bir o kapıyı açma, yemin ederim çilingir çağırıp açtıracağım. Yeter be!"

"Eminim yaparsın Damla..."

Eylül telefonu bıraktıktan sonra her zamanki koltuğuna oturdu ve filmini açtı. Bu beş gün içerisinde bu filmi kaç kere izlemişti hatırlamıyordu bile. Film başladıktan yarım saat sonra kapının zili acı acı çalmaya başlayınca oturduğu yerden sanki bir hayal alemindeymiş gibi kalkarak kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açtığında oldukça endişeli bir yüz ifadesiyle karşısında dikilmekte olan Damla'yı gördü...

Damla sabah uyandıktan sonra hızlıca bir şeyler atıştırmış, ardından da hemen üzerini giyip Eylül'ün evine gitmek üzere yola çıkmıştı. Bu beş gün boyunca birçok kez Eylül'ün kapısına gitmesine rağmen o inatla kapıyı açmamıştı. Seri adımlarla apartmana girerken bu sefer çok kararlıydı. Eğer arkadaşı yine kapıyı açmazsa kesinlikle çilingir çağıracaktı.

Kapının önüne geldiğinde üst üste defalarca kapıyı çaldı. Tam umudunu yitirmişken kapı açıldı ve o an karşısında gördüğü kişinin bir başkası olduğunu sandı. İlk dikkatini çeken ve kendisini derinden sarsan şey Eylül'ün saçları oldu. Arkadaşının neredeyse beline kadar gelen o simsiyah saçları biçimsizce kesilmişti. Saçlarının ön kısımları omuz hizasına kadar gelirken, arkaları daha uzun kalmıştı. Bunun yanı sıra yüzü iyice sararıp solmuş, zayıflamıştı. Ama en kötüsü gözlerinde görmeye hiç alışık olmadığı o ifadeydi. Donuk, ifadesiz, anlamsız bakışlarıyla karşısında hiç tanımadığı biri vardı sanki. Kendisini görünce bir süre boş boş bakmış, ardından da arkasını dönerek yürüyüp gitmişti.

Aşkın Dayanılmaz ÇekiciliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin