46. BÖLÜM

350K 8.6K 1.1K
                                    

Bölümün içinde Eylül ve Emre'nin Londra'da gezdiği yerlerin fotoğrafları yer almaktadır. Fotoğraflar bana aittir :)

"Evet seni kıskanıyorum Eylül. Öyle çok kıskanıyorum ki bu duygu aklımı yitirmeme sebep oluyor. Sen benim sahip olduğum en değerli varlıksın ve ben seni kaybetmekten ölesiye korkuyorum. O güzel gözlerin sadece bana baksın, sadece beni beğensin istiyorum. O sıcacık tebessümün sadece benim günümü aydınlatsın, o tatlı yumuşak sesin sadece benim kulaklarımı okşasın istiyorum. Çok mu şey istiyorum senden, bilmiyorum sevgilim..."

Emre bir süre yumuşak dokunuşlarıyla Eylül'ün karnını okşadıktan sonra tekrar konuşmaya başladı.

"Seni üzdüğümün, kalbini kırdığımın farkındayım ama inan çok pişmanım...

Bu sözleri dinlerken Eylül'ün gözyaşları sessizce yanaklarına doğru süzülüyordu. Çok kırgındı. Hak etmediği bir muameleyle karşı karşıya kalmıştı. Emre sakin olacağına dair defalarca söz vermişti ama hiçbir şey değişmiyordu ve belli ki değişmeyecekti. Bu şekilde nasıl bir gelecekleri olabilirdi ki? Sürekli kavga, dövüş, itişme ile geçen bir hayat huzurlu olabilir miydi? Bir an geleceklerine dair olumsuz düşünceler zihnine doluşunca elinde olmadan dudaklarından cılız bir hıçkırık döküldü...

Emre, Eylül'ün hıçkırık sesini duyunca kızın üzerine doğru eğildi. O an gördüğü manzarayla yüreğinin sıkıştığını hissetti. Eylül'ün gözleri kapalıydı ama yanakları gözyaşlarıyla sırılsıklam olmuştu.

"Eylül, sevgilim!"

Emre bir yandan sevdiği kadını kendisine doğru çevirmeye çalışıyor, bir yandan da yumuşak bir tonda ona sesleniyordu. Eylül ise dönmemek için direnirken zor duyulan bir sesle "Dokunma bana," dedi.

"Lütfen Eylül, hadi aç gözlerini, sana sarılmama izin ver..."

Emre zar zor da olsa Eylül'ü kendisine çevirdikten sonra pişmanlık içerisinde kızın sırılsıklam olmuş yanaklarını öpmeye başladı.

"Affet beni meleğim. O hassas kalbini kırdığım için affet. Çok üzgünüm..."

Eylül yanaklarını öpmekte olan Emre'yi iterek gözlerini açtı ve kırgın bakışlarını sevdiği adamın üzerine dikti...

"Yeter artık, bıktım! Aynı şeyleri yaşamaktan, böylesine sert ve kaba tavırlar görmekten, beni yönetmeye çalışmandan bıktım artık! Sürekli kalbimi paramparça ediyorsun, sonra da affet diyorsun. Affetmiyorum! Yarın evime gideceğim! Yeter artık daha fazla katlanamayacağım bu şekilde bir hayata..."

Eylül bu sözleri söylerken bir yandan da hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

"Şşşş, tamam birtanem. Söyledikledinde çok haklısın ama seni bırakamam. Gidersen ikimiz de ölürüz, biliyorsun. Biz bu saatten sonra birbirimizden kopamayız. Lütfen affet. Söz, bundan sonra üzmeyeceğim seni..."

Emre halen ağlamakta olan Eylül'ün gözyaşlarını silerken kendi kendine lanet ediyordu. Eylül o kadar haklıydı ki. Gerçekten de haddinden fazla kaba ve buyurgan davranıyordu ve bu tavırlarına çeki düzen vermezse Eylül'ü kaybedecekti.

"Hep aynı laflar, inanmıyorum sana!"

"Tamam, hadi ağlama lütfen, sil o güzel gözlerini. Seni ağlarken görmeye dayanamıyorum."

Eylül komodinin üzerindeki peçetelerden alırken "Beni ağlatan sensin," dedi. "Her defasında üzen de sensin. Hayır seni hiç anlayamıyorum. Koruma istemediğimi söyledim, sen ise inatla karşı çıktın. Kabul ettim ama ilk günden şu başıma gelenlere bak. Bu nasıl bir dengesizlik anlamıyorum."

Aşkın Dayanılmaz ÇekiciliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin