6

2K 252 49
                                    


Gece; soğukluk bedenleri üşütecek, rüzgâr ise her yeri savuracak derece güçlüydü. Köyün boş arazisi ise tüm bunların aksine yangın yeriydi. Havaya karışan küller, is kokusu kimisine ziyafet kimisine büyük bir ihanet tablosunu gözler önüne seriyordu.

İki direğin etrafına geniş bir halka çizilmiş ve komple orayı da yakmışlardı. Böylece ateş gittikçe büyümüş, durduramaz bir hale gelmişti. Onların inançlarında ateş kutsaldır. Ölülerin vücutları yakılır ve önemli kişilerin külleri ise saklanırdı. Bu gelenek bir çeşit ejderhaları anma olarak da görülürdü. Sehun... Hanenin küçük prensi ise direk ateşin için de can vermişti.

Suho kaç saattir ateşin karşısında durup izlediğini bilmiyordu, Rexxar'ın ona da ihanet etme olasılığını düşünerek hareket etmiş ama yine de geç kalmıştı. Daha kendi kardeşini koruyamazken nasıl bir Kral olabilirdi ki? Nasıl tahtı ele geçirebilirdi?

Rexxar, Dietrich taraftarlarını kılıçtan geçirdikten sonra adamlarını geri çekilmesini emredip burayı terk etmişti. Kendi intikamını almış ama konuşulan hiçbir şeye uymadığı gibi Sehun'u ve yumurtaları da Dietrich ile aynı kaderi yaşamasını sağlamıştı. Suho delirecek gibi hissediyordu. Kalbi, şimdi hemen git saldır diye bağırıyor, beyni ise bir plan kurmadan harekete geçmemesini fısıldıyordu. Rexxar'ı şimdi öldürmeye kalksa ucunda kendi cesedi için de bir mezar ayırmalıydı. Eğer o da ölürse soy onla beraber tamamen biter ve yok olurdu. Bunları düşünüyor ve dizlerinin üstünde kumlara gömülmüşken kaç saattir oturduğunu bile bilmeden nefret ettiği ateşi izliyordu, hayatında ki sahip olduğu iki şeyi birden yok eden ateşi... O piçi ne olursa olsun Dietrich' in yerinde olmayı yalvaracak hale getirecekti. Bunu inandığı inanmadığı tüm Tanrıların huzurunda yemin ediyordu.

Gözünde ki yaşlar yanaklarında bir yol çizerken ilk defa kendisini bu kadar güçsüz hissediyordu. Yaptığı her işi eline gözünü bulaştırmaktan yorulmuştu. Dahası bu sefer ki bedeli çok pahalıya patlamıştı. Daha fazla ne yapabilirdi ki? Her şey bitmişti. Her şeyi batırdığı gibi düzeltme şansı bile yoktu. Bir ejderhaya bağlı olan hanedanın ejderhası olmadan var olamayacağı gibi, bir krallık donanması olmadan duramayacağı gibi, Suho da Sehun olmadan yapamazdı. Bu gerçeği ilk defa kabul ediyor olması onu daha da kahrediyordu. Kanadı kopmuş bir kuş gibiydi. Belki de hiçbir zaman uçamayacaktı. Muhafızı yanına gelip aynı onun gibi dizlerini kırıp üstüne otururken ona bakmayı reddetti. Bu zavallı ve güçsüz halini kimse görmemesi gerekiyordu.

Yixing gözlerini kısmış ateşe dikkatle bakarken, "Sizde bir söz var," diye mırıldandı sessizce. Suho'nun onu dinleyip dinlemediğini yan gözle kontrol ettikten sonra devam etti. "Ateş ve Kan."

"Ateş ve Kan." Dudaklarını farkında olmadan aralanıp tekrar etti onu.

Bir rivayete göre tüm ejderhalar ateşten doğmuştu ve insanoğlunun kanı onlara yaşamı vermişti. Hanenin sözü bu efsaneden geliyordu.

"Birçok kesimin inandığı farklı Tanrılar ve dinleri var. Kuzey; Eski Tanrılara inanırken, Westeros da ise Yedi İnancı hâkim. Boğulmuş Tanrıya inanılan Demir Adaları da var tabii. Kendi geleneklerine göre inandıkları bu dinler onlar için kusursuz olmalı. Arada ki boşlukları görmeyecek kadar sahiplenmişler hepsini ama bazen aslında hepsinin içinden en mantıklı Ölüm Tanrısı gibi geliyor göze. Belki de gerçeği direk gösterdiğinden insanlar bundan çekiniyor ve geri duruyor. Bizler kandırılmayı daha çok severiz, böylece canımız yanmaz diye düşünürüz."

Belki de bu kadar çok inancının olmasının temeli buydu. Hepsi birbirinin eksiklerini tamamlayarak kendilerine yol çizmişlerdi. Ölüm Tanrısı bile kendi suikastçılarını oluşturuyor cana karşı can anlayışını savunuyordu.

Fire and Blood // sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin