7

2.1K 251 148
                                    


Masallar gerçek olmazdı, ona böyle öğretilmişti. O sonları 'sonsuza kadar mutlu yaşadılar' klişesini gerçek dünya da göremezdiniz. Ne o ışıltılı, masum dünya buraya yakışırdı ne de buranın karanlığı oraya. Sehun da masalları dinleyerek ama gerçek dünyaya tanıklık ederek büyümüş bir çocuk olarak bu ayrımı çok net bir şekilde görmüştü. Şu an elinde bir mucizeye sahip olması bile bu gerçeği değiştirmiyordu.

Kafasını tekrar örtünün altına sokarken kaç saattir uyuduğunu, kaç saattir uyanıp boş boş kendi iç dünyasında geçirdiğini bilmiyordu. Sadece yaşadığı sessizlik fırsatını kullanmaya çalışıyordu. Kulaklarında ki o uğultular hiç geçmeyecek gibi gelse de onlar bile sessizlik karşısında susmayı tercih etmişti. Vücudunun karıncalanmasına sebep olan bedeninde ki gezginleri hissetse de sonuna kadar inatla görmezden gelmeye çalışıyordu ve bu konuda kendini bile şaşırtacak kadar iyiydi. Bazen onlardan garip ufak tefek sesler duysa da sanki özellikle Sehun'u rahatsız etmemeye çalışıyorlardı ya da Sehun sadece öyle zannediyordu. Hala tam olarak aklını toparlayamamıştı, bedeninde en ufak bir çizik bile yokken ruhu kılıç darbelerinin sonucu zorlukta hayatta kalmış gibiydi. Kanaması vardı ve tam olarak neresinin kanadığını da bilmesine rağmen maalesef ona çözümü yoktu.

Beyninin için de dönen anıları, son sözünü, son bakışını... Tüm bunlar tüm enerjisini emmiş ve üstüne üstlük başına gelen şeylerin gerçekliğini iliklerine kadar hissetmek zorunda kalması, kendini yatağı saklamasıyla son bulmuştu.

Yüzünü örtünün altından kaldırıp boş boş yukarıyı izlerken onun gibi bir başka başta kolunun üstünden örtünün içinden çıkmıştı. Huysuz, garip sesini çıkardığında Sehun ona yandan bir bakış attı. Gecenin karanlığına benzeyen gözleri kendi gözleriyle kesiştiğinde bedeninden bir soğukluk akmış, istemsiz titremişti. Onlarla göz teması kurmak konusunda hala iyi değildi- daha onlarla tanışalı bir gün bile olmadığını var sayarsak yine de büyük yol kat etmişti. Derinin üstünde ki gri renkler aklına yumurtaları getirdi ve onun Kai olduğunu tahmin etti.

"Ne bakıyorsun?" diye hafifçe mırıldandığında, Kai başını uysalca yana yatırmış ve yine garip o sesi çıkarmıştı.

Gözlerini devirip dikkatini bulunduğu yeri incelemeye verirken bu sırada da Kai ona daha çok yaklaşmıştı, koluna tamamen yaslanırken ilgi bekleyen küçük bir kediyi anımsatıyordu. Tek farkı küçük yavru kediler sevimli olurdu ve büyüdüklerinde ağızlarından ateş çıkmazdı.

Birkaç kez eski saraylarında ki mahzenlerin altında ejderha iskeletlerini görmüştü. Babaları; Suho ile onu birçok kez aşağıya indirip isimlerini, haklarında ki bilgileri en ince ayrıntısına kadar anlatarak sırayla gezdirmişti. Kapının yakınında ki iskeletler küçük ve zararsız görünüyordu fakat yavaş yavaş en ücra köşelere kadar gittiklerin de küçük iskeletler büyümeye ve gittikçe o zararsız halleri kaybolmaya başlamıştı. En son gördükleri ise sadece kafatası olan ve kafatası bile bir oda büyüklüğüne sahip olan Kai'dı. Ellerinde ki meşaleden ateşin oluşturduğu gölgeler bu devasa canavarın iskeletini daha da korkunç görünmesine neden olmuştu. Şimdi yanında, koluna yaslanan ve ilgi bekleyen Kai'ın ileride ona dönüşme ihtimali komik ve imkânsız bir şeymiş gibi görünüyordu.

Bir anda sağ tarafında da hissettiği hareketle kaşlarını çattı. Pembeli olan da sıkılmış olsa gerek tamamen örtünün altından çıkmış, paytak adımlarla yatağın üstünden yürüyerek Sehun'a yaklaşıyordu. Üçüncüsü ise hala örtünün altındaydı ve küçük bir yerde örtünün düzenli aralıklarla kalkıp inmesi onun uyuduğuna işaret ediyordu.

Pembeli olan boynuna doğru geldiğin de hafifçe gerilerek bakışlarını ona indirdi ama şimdilik ona taktığı takma adın sahibi olan 'pembelinin' tüm ilgi ve odağı Sehun'un boynuydu. Derileri sert ve pürüzlüydü ama tuhaf bir biçimde onlarla temas etmesi kendini rahatlatıyordu. O yüzden ona sokulmalarına izin veriyordu. Pembeli orada kendini yer edinmeye çalışırken bu sefer Kai dan duyduğu o garip ses ilk defa daha kalın ve yüksek çıkmıştı. Buna karşın pembeli umursamaz bir şekilde kendini Sehun'un boynu ile omzunun arasında ki boşluğa bıraksa da Kai bu sefer yaslandığı koldan huysuzca kalkmış ve Sehun'un üstüne çıkmaya çalışırken hedefi pembelinin yanına gitmekmiş gibi görünüyordu. Sehun istemsiz kıkırdadı. Çünkü Kai o küçük boyuyla Sehun'un üstüne çıkamıyordu ve her ne kadar kanatlarını kullanmaya çalışsa da daha yavru olduğu için uçmayı beceremiyordu. Kanatları açılıp duruyor sonra hayal kırıklığıyla geri indiriyordu. Bu Kai'ı daha da sinirlendirmiş olsa gerek kuyruğunu da hızlı bir şekilde de sallayıp duruyordu.

Fire and Blood // sekaiWhere stories live. Discover now