35

987 158 53
                                    


Üstümde gezinen garip bakışlara alışıktım. Onlarla beraber büyümüş olmanın en büyük avantajı rahatsız olduğunu asla belli etmemekti aslında. Bunda gayet iyiydim. Yemeğimi yerken dahi aç karnım daha fazla yemek için aklımı çelmeye çalışırken, bu garip bakışları görmezden gelmek daha da kolaydı. Tüm lokmaları sırayla ağzıma tıkayıp zorla yutkunurken tüm bedenimin gevşediğini ve kendimi daha iyi hissettiğimi fark ettim. Bana kalsa bu lezzetli yemeklerle birkaç saat daha güzel anılar inşa edebilirdim ama odada bulunan diğerleri bu fikri çok benimsemeyeceğine dair güçlü bir hissiyatım da vardı. En azından bir an için bile bakışlarını benden ayırmamaları ve tek kelime etmemeleri kasırga öncesi sessizliği anımsatıyordu. Yemeğimi bitirmem burada ki en büyük bekleyişti.

Son et parçasını da ağzıma atıp çiğnerken arkama yaslandım ve sonunda gözlerimi diğerlerinin üstünde tuttum. Güneşin parlaklığı büyük pencerelerden girerek odayı aydınlatıyordu. Yüzümün yarısı bundan nasip alarak gözümü kısmama nede olsa da en ufak bir rahatsızlık bile hissetmemiştim. Buradaki her bir ayrıntıyı hatırlıyordum. Lexa'nın herkesi davet ettiği büyük şatosu, daha doğrusu şatosuydu. Görünen o ki burası da artık tıpkı diğerleri gibi bana ait olacaktı. Sadece, burasını çok da sevdiğim söylenemezdi. Büyüktü ama yeterince değildi. Bir yamacın üstünde durması sorun olmasa bile karanlık ve boğucu bir havaya sahipti, her nasılsa bugün birazda olsa güneş görmüş olsa bile. Burası hayal ettiğim, yaşamak istediğim yerle alakası yoktu. Benim ait olmam gereken yerle aramda şu an bir okyanus duruyordu.

Derin bir nefesle göğsümü şişirdiğim de "Sizi dinliyorum," dedim. Gereksiz ayrıntılarını çabucak atlayıp istediğim şeyi ulaşmak için tutuşan isteğimi kontrol altına almak epeyce zordu, özellikle de diğerlerinin bakışları hiç yardımcı olmuyorken.

Bir an için kendimi sorguladım bende herhangi bir değişiklik var mı diye. Görünüşte yoktu. Son zamanlarda uzayan ve boyası dökülen gümüş saçlarım her zamanki gibi omuzlarıma dökülüyor, amber gözlerim her zaman ki gibi bakıyordu. Dövmem, benim için yatağa bırakılmış koyu bordo renkteki kıyafetlerin içinde kaybolmuştu. Ben hala aynıydım, düşüncelerimde ya da duygularımda hiçbir değişiklik yoktu. Diğer Sehun'dan çok daha güçlüydüm işte, onu yenecek ve üstünlüğü elde edecek kadar. Ama yine de bana bakarken ki gözlerdeki değişikliği görebiliyordum. Benden korkuyorlardı ve neden olduğu hakkında en ufak fikrim bile yoktu. Eğer bu korku sadece odada bulunan birçok yabancı yüzünde olsaydı bu hiç sorun olmazdı. Hatta hoşuma bile giderdi ama oturduğum masada hemen yanımda duran Jongin'in belli etmek istemese de orada varlığını çok net gördüğüm tereddüdü canımı sıkmaya yetiyordu. Çünkü bu tereddüdü daha önce Ato'nun gözlerinde de görmüştüm. Odaya girdiğimden beri benle konuşmak için en ufak bir çaba sarf etmemiş, gözlerini bana değdirmemek için elinden geleni yapmıştı. Ona gerçeği söylemediğim için mi bu tavrı? Eğer öyleyse istediği kadar özür dileyebilirdim.

Lexa yanımıza oturmamıştı. Benim yemek yediğim masa odanın tam ortasında duvara yaslanmış ve diğerlerinden daha yüksek durandı ve o diğerlerinin arasında oturmayı ve bana dikkatli gözlerle bakmayı tercih etmişti. Bu bakışlar diğerlerinki gibi saf merak ya da korku değildi. Jongin sessizdi, yüzünde hiçbir şey belli etmemeye çalıştığı bakışlarıyla yanımda duruyordu. Kai ise yarım gülüşüyle arkasına yaslanmış, kollarını da göğsünde bağlayarak etrafı süzüyordu. Kesinlikle diğerleriyle aynı kafada olmadığını bir kez daha belli ederek bana baktı. "Kahvaltı yaptıysan bence halkınla kucaklaşabilirsin." Bu konuda aramızda en heyecanlı tek kişi olmanın mutluluğunu taşıyordu üzerinde.

Kai'nin bu sözü zaten garip bir şekilde sessiz olan ortamı bıçak gibi keserken, diğerlerinin arasında itiraz dolu bir ses çıktı. Bakışlarım hemen sesin olduğu yere dönerken çoktan ayağa kalkmış olan Lexa'nın üstünde durdu. Lexa gözlerini sertçe Kai'ye dikmiş, "Bence bu biraz bekleyebilir," demişti soğuk bir sesle. "Daha Kraliçemize uygun bir törenle uğurlayamadık."

Fire and Blood // sekaiWhere stories live. Discover now