28

1.3K 194 97
                                    


"Bence tam şu an bunu kesebiliriz. Canını yakmak istemiyorum."

İkimizin arasındaki uzun bir sessizliğin ardından, Jongin en ufak bir yorgunluk göstermeyen sesiyle konuştuğunda kendimi daha yeni toparlayabilmiştim. Benim aksine durumu çok daha iyi görünüyordu. Ben ise... benim kesinlikle antrenmanlara geri dönmem gerekiyordu. Ne kadar zayıf kaldığımı yeni fark ediyorum. Aradaki zaman dilimi tempomu düşürmüş ve vuruşlarımın sertliğini kaybetmeme sebep olmuştu. Yine de karşısındaki ben son derece inatçı ve kararlıydı. Pes etmek seçeneklerimin arasında bile yoktu.

"Canımı sadece ben izin verirsem yakabilirsin." Elimle gözümün önüne gelmiş saçları arkaya doğru atarken kendimi gülmeye zorlayarak söylendim. Güçlü görünme çabamın sadece bir illüzyon olduğunun farkındaydı. Dudaklarının köşesindeki güzel kıvrılmayla bana bakarken başını salladı.

Derin bir nefes ağzımdan verdiğimde küçük bir ter damlası saç diplerimden alnıma doğru döküldü. Gözlerim fazlasıyla soğuk ve kanlı görünse de hemen ardında küçük bir paniğin çizgisi harelerimde yer alıyordu. Sadece fazla dikkatli bakan birisinin fark edeceği kadar kısa bir an bunu istemsiz gösterdim fakat hemen ardından kendimi toparlayarak geri adım atmış ve ağır kılıcımı yukarıya kaldırarak düzgün bir pozisyona geçmiştim. Jongin'in yüzünde bu sefer gördüğüm sırıtmaya karşılık tek kaşımı kaldırarak ilk atağın onun yapmasını bekledim.

"Gerçekten uzatmaya gerek var mı?" diye sordu tekrar. Kendinden son derece emin görünürken, kılıcı rahat ve havalı bir hareketle diğer eline geçirerek salladı. Sanki bana son kez bir şans veriyormuş gibi bir ifadeyle kaşlarını kaldırmıştı. Onun için bu kazanacağı belli olan zevkli bir oyundu. Jongin sabah yanıma gelip bu teklifi yaptığında da yüzünde oluşan ifadeden bunu anlamıştım. Daha beni sahada görmeden yapabileceğim tüm saldırıları, düşünebileceğim tüm hamleleri düşünmüş ve hatta ona karşı gücümün yeterli olup olmayacağını bile karar vermişti. Şimdiye kadar da her şey onun tahmin ettiği gibi gitmişti de. Ve emin olduğum başka şey ise; bana hala tam olarak gerçek bir saldırı yapmamıştı. Yaptığı tek şey benim saldırılarımı kıvrak manevralarla geri püskürtmek ve arada bana zarar vermediğine emin olduğu birkaç darbeyle karşılık vermekti. Sanki karşısında küçük, tecrübesiz bir çocuk vardı ve ona nasıl dövüşmesi gerektiğini öğretiyordu. Ya bunun farkında değildi ya da bilerek yapıyordu. Ne olursa olsun ne kadar eğlendiğini belli oluyordu.

"Eğer kaybettiğini kabul edersen neden olmasın?" diye geri sordum. Sesim beklediğimden daha sakin ve düz çıkmıştı. Seyircilerden coşkulu bir ses çıktığında, bakışlarımı kısa süre bizi izleyen heyecanlı kalabalığa çevirdim -ki bunlar Ato, Chen, Taeyong ve Wendy oluyor- ve onlara göz kırptığımda tekrar yüksek bir tezahürat aldığıma emin oldum. Gözlerim Jongin'in üstünde durduğunda ise cümleme devam ettim. "Çünkü beklenen son o."

Jongin'in ağzından abartılı şaşkın bir ses çıktı. Kafasını hafifçe sola doğru yatırırken dikkatlice yüzüme bakıyordu. "Beni yenebilmen için yaza kış getirmen ve güneşi batıdan doğması için ikna etmen gerekiyor." Bu söylediğinden o kadar çok emindi ki, aksini kabul etmeyeceğini gözündeki yansıyan parlamadan bile anlaşılıyordu.

Birkaç saniye daha gözlerimiz birbirimize kilitledikten sonra ilk adımı tahmin ettiğim gibi o attı ve daha önce beni püskürtmeyi başardığı gibi yine aynı hamleyle saldırıya geçti. Fakat gözden kaçırdığı ayrıntılar vardı; bu sefer hazırlıklıydım ve artık onun nasıl oynadığını çözmüştüm. Gelen hamleye karşılık bu sefer tam tersi bir yönde, kıvrak bir adımla kayıp Jongin'in yan tarafına geçmiş ve kılıcını sert bir şekilde vurarak altta kalmasını sağlamıştım ama Jongin'in sıkı tutuşu benim atağımın zannettiğim gibi sert olmasını engellemişti. Dirseğimle de bel boşluğuna dayarken dengemin sarsılmaması için sol ayağımı geri baskı uyguladım. Jongin'in dengesi benim kadar iyi olmadığı için kendi tarafına doğru hafifçe kayarken bu sefer sırıtma sırası bendeydi.

Fire and Blood // sekaiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora