16

1.5K 235 69
                                    


"Peki, bu?" diyerek yerden almak için uzandığı mantarı gösterdi. Gördüğü diğer mantarlardan daha büyük ve parlaktı. Bembeyaz olmasının yanında hiçbir leke bile yoktu, tamamen mükemmel görünüyordu ve ağzının sulanmasına engel olamadı. Kai dizlerinin üstünde durduğu ağacın dibinden başını kaldırmış ve Sehun'un gösterdiği mantara tek kaşını kaldırarak bakmıştı.

"Benim öldürmek için soruyorsan, evet kesinlikle işe yarar."

Sehun oflayarak dikeldi ve elindeki sepete göz gezdirdiğinde karşılaştığı sadece boşlukla kalakaldı. Öte yandan Kai yerdeki bir otu yerden koparmış ve dolu olan sepetini daha da doldurmuştu. Aniden yerden kalkarken suratının kısa bir an buruşmasına sebep olurken çabucak kendini toparlamış ve sanki hiç canı yanmamış gibi Sehun'un yanından geçip gitmişti. Sehun'a karşı zayıflık göstermeye bile tahammül edemiyor gibiydi ve Sehun bunu çok ama çok saçma buluyordu. İster istemez aklına gelen dün geceki hali gözünün önünde canlanınca hafifçe dudakların yukarıya kıvrılmasına engel olamadı. Her halde Kai'nin ilk ve son kez görebileceği tek zayıf haliydi. Başını omzuna yatırdıktan sonra biraz daha öyle durmuşlar ve sonra daha önce Sehun'un sızdığı yere gidip ateşin karşısında uyumuşlardı. O sıra bile Kai başını ondan çekmemiş aksine daha da yakınlaşmıştı ve Sehun bir ara kesinlikle ölecekmiş gibi hissetmişti. Fakat gün aydığında Sehun tek başına uyanmış ve sanki her şey Sehun'un uydurduğu bir hikayeymiş gibi Kai hiçbir şey olmamış gibi davranmıştı.

Dün gece, dün gecede kaldığı kuralı Sehun sessizce kabul etmişti fakat Kai için endişelenmeden de duramıyordu. Gördüğü manzarayı unutamayacağını emindi. Dıştan bu kadar kötüyken onun sadece basit bir baş ağrısıymış gibi davranması sinir bozucu olsa da onum ne kadar güçlü olduğunu apaçık gösteriyordu. Yine de Sehun'un endişe dolu hallerini görünce Kai, "Ormanda birkaç bitki toplayacağım yara için, istersen yardıma gel" demişti sabahın erken saatlerinde. Sehun tabii ki kabul etmişti.

Kai'nin arkasından ona yetişmeye çalışırken, "Nasıl bir mantar arıyorsun?" diye seslendi. Gösterdiği bininci mantarı da zehirli bulmuştu esmer olan.

"Beyaz ve büyük olmalı ama sapı tamamen kahverengi değil, arasında kızıllık var."

Sehun baymış gözleriyle karşısındaki esmerin sırtını izledi. "Zaten onu sana gösterdim," dediğinde, Kai başını hafifçe yana çevirerek ona baktı. Dün geceyi unutmaya çalışsa da yorgunluğun izlerini taşımaya devam ediyordu.

"Bana gösterdiğin mantarların hiçbirinde sapında kızıllık yoktu. Yoksa siz insanlar renkleri ayırmakta zorlanıyor musunuz?"

"Ne alakası var?" diye çemkirdi Sehun. "bir kere onlarda kızıllık vardı!"

"Emin misin?"

Hayır, diyen iç sesine inat ağzından dökülen "Evet" sözüne engel olamadı. Kai'nin yüzünde oluşan silik gülümseme onu daha da gererken, esmer olan ona doğru dönmüş ve seri adımlarla yaklaşarak önce Sehun'un gösterdiği mantarı yerden kopardı, ardından da elindeki mantarı sallayarak beyaz tenli gencin tam dibinde durdu. Mantarı yukarıya kaldırmış ve sapını iyice gözler önüne sererken yüzünü Sehun'un yüzüne daha çok yaklaştırdı. Aralarında en fazla beş santim bir boy fazlalığı olsa da Kai indirdiği başıyla bu farkı da yok etmişti.

Üçüncü kez bu kadar yakınlaşmaya kalbi delicesine tepki verirken boğazının ıssız bir çöle düşmüş gibi yandığını hissetti. Neydi ki tüm bedeninin böyle tepki vermesine sebep olan? Rahatsızlıkla kaşlarını çattığında, Kai onun aniden değen ruh halini takip etmekte zorlanıyordu.

"Hala emin misin?" diye sordu alçak tondaki sesiyle.

"Ne?" Boş bulunup neyden bahsettiğini anlamayan genç prens, Kai'nin onun sakın bakışlarını karşılık mantarı tekrar salladığında utandığını hissetti ve kendini geriye çekerken karşısında hala ifadesiz olan esmeri görmezden gelerek yanından geçerek yürümeye başladı. Birkaç saniye Kai olduğu yerde durmaya devam etse de çok uzun sürmemiş ve bu sefer arkadan takip eden taraf o olmuştu.

Fire and Blood // sekaiWhere stories live. Discover now