epilogue

778 105 179
                                    



Jongin

Karanlıklarda gezdim, ışığımı kaybetmiş bir şekilde etrafta dolandım. Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir döngünün bir parçası oldum ama ne olursa olsun isyan etmedim. Çünkü biliyordum ki, iyiler her zaman kazanırdı. Eğer bir şeyi çok istiyorsan ne olursa olsun onu elde ederdin. Bir zamanlar Sehun bana bunun sadece masallarda olduğunu söylemişti. Sadece masallarda kötüler kaybeder, iyiler kazanırdı. Ama Sehun çok uzun zaman önce masallara inanmayı bırakmış ve tüm ışıklarını söndürmüştü. Ne zaman olduğu hakkında hiç fikrim olmasa da öyle bir gün gelmişti ki, artık ikimiz de farklı yollardaydık ve hayata farklı pencerelerden bakıyorduk. Bunu kabullenmem zor olmuştu, o kadar zor olmuştu ki her yeri ateşe vermek istemiştim. Yanımda olmasına rağmen aslında yanımda olmaması çok canımı yakmıştı ama belki de doğrusu buydu. O Sehun benim ruh eşim, parçam değildi ve eğer bana karşı keskin duvarlar koymasa hiçbir zaman vazgeçmeyebilirdim ondan.

Ama şimdi soruyordum kendine tekrar, şu an olanlardan daha kötü olabilir miydi her şey? Her ne kadar tersini dilesem de biz olabilecek en kötü senaryonun kurbanı olmuştuk.

Kai öldü, Sehun öldü, Kai çocuğuyla hiç tanışamadı ve Ato bizsiz bir hayat yaşamak zorunda kaldı.

Ben ise... sonsuza kadar karanlığa saplandığımı düşündüm. Ölüm benim için çok daha farklıydı. Belki de korkaklıktı benim ki, Kai'nin ölümünden sonra gösterdiğin zayıflık sonucu hak ettiğim cezayı almıştım.

Ama Tanrılar bizim gibi düşünmüyordu. Şu an buradaysam yaptığım her şey kötü olamaz. Eğer bir şans daha elde ettiysem, ettiysek, bunun bir nedeni olmalıydı. Sehun yanılmış, ben haklı çıkmıştım. Eninde sonunda hala masallar gerçekti ve bize umut ışığını vermişti.

O umut ışığı parmaklarımızın ucunda bizi beklerken yine de tam olarak mutlu değildik. Hiçbir zaman da olamayacaktık. Arkada bıraktığımız geçmiş büyük yaralarlar hem kalbimizde hem de zihnimizde sonsuza kadar kazınmıştı ve sonsuzluk ciddi bir zamandı.

Kai benim kadar sakin değildi, Kyungsoo'nun söylediklerini sinir krizini geçirmeden dinliyordu. Onun durumu benden daha kötüydü, benden daha şanssızdı. Bunun farkında olarak fazla tepki veremiyordum ona, gözümü camdan ayırmıyor ve içerideki kimisi ağlayan kimisi de uyuyan bebekler arasındaki ilk bakışta daha gözüme çarpan bebeğe bakıyordum. Gözleri kapalı, huzurla uyuyordu. Küçük ağzı hafif aralıklıydı, tek tük saçı vardı kafasında. Burada ki teni en beyaz bebekti. O kadar beyazdı ki üstlerine örtülen beyaz örtüyle yarışır dereceydi.

Kyungsoo onun kim olduğunu söylemişti bana, hastaneye gelirken ikimizi de uyarmıştı ve ben direkt onu bulduğumda gülümseyerek bakmıştı. O gülümseme çok şey anlatıyordu aslında, geçmişte konuştuğumuz her şeyin bir izini taşıyordu. Benim için mutluydu bunu hissedebiliyordum. Ben tam olarak mutlu olamasam da benim için bu kadar sevinen birisi olması iyi hissettiriyordu, özellikle Kai'nin bakışlarından sonra.

Uyuyan bebek hafifçe kıpırdandı ve o koca kahve gözlerini sergiledi. Farkında olmadan nefesimi tutmuş bir şekilde onu izlerken bakışları direkt beni buldu. Yeni doğan bebeklerinin hemen göremediklerini biliyordum ama o an benim olduğum yere bakması içimde ki bazı şeyleri harekete geçirmişti. Ve o an Kyungsoo'nun arkamdan sesini duydum. Artık erkek görünüşünde olmayan Kyungsoo'nun ince sesine hala alışamamış olsam da beni rahatlatmayı başarıyordu. "Bağ," dedi ve bir adımla yanımda durdu. Benimle beraber bebeği seyretmeye başladı, Kai hala arkamızda duruyor ve bakmayı reddediyordu.

"Seni şu an göremiyor olabilir ama seni hissediyor Jongin. Ruhlarınız birbirini tanıyor."

"Adı ne?" diye sordum heyecanımı saklayamayarak. Kai boğazında garip bir ses çıkardı.

Fire and Blood // sekaiWhere stories live. Discover now